ithaf, her şeyi yazma ve yapma sebebim olan, genellikle yorumlarını telefonda bizzat bana yapmayı tercih eden imaginenausea 'a elbette.
Çıldırmasına ramak kalmıştı.
"Bakın," dedi tükürmemeye gayret göstererek, "Benim bu uçuşla evde olmam lazım-ve gerçekten, New York'tan Londra'ya bu şekilde uçacak değilim." Gözle görülür bir sinirle karşısındaki hostese burun kıvırdı. Bu, bugün tartıştığı kaçıncı yetkiliydi, bilmiyordu. Başta saymayı denemiş ama altıncıdan sonra bundan da vazgeçmişti.
Zavallı hostes mahçup bir ifade ile adamın tiz ses tonuyla bağırmayı durdurmasını umarak tekrar özürlerini sunmaya geçti. "Bay Tomlinson, gerçekten çok özür dileriz lâkin bir hata olmuş, biletiniz ne yazık ki ekonomi sınıfında ayrılmış gözüküyor efendim." dedi sanki bilmediği bir şeymişçesine. Bu cümleden de, bu insanlardan da gına gelmişti artık. Londra'ya ayak bastığında babasını ikna edip havayolu şirketini satın mı alsaydı acaba?
Kimseyi, buna kendi de dahildi, öldürmeden Londra'ya inebilirse bunu ciddi ciddi düşünecekti.
Mavi gözlerini kocaman açarak, sabırsızlık içinde kadına üstünü işaret etti. "Söyle," dedi huysuzca -her zamanki gibi- kendini göstererek "ekonomide uçacak gibi mi gözüküyorum?" Kadının yanıt vermek için dudaklarını aralamasına fırsat kalmadan devam etti, "Bir sonraki uçuşu beklersem, birinci sınıfta olacak olmak cidden umrumda değil, ben tam saatinde Londra'da olmalıyım."
İnadı tuttu mu tam tutardı. Ah, o koskoca Louis William Tomlinson'dı, huysuzlanmak onun adeta göbek adıydı!
Kadın iç çekti. Adam uçaktaki tüm hostes ve hostlarla tartışmayı ilke edinmişti anlaşılan. Ve de öylesine bir çeneye sahipti ki, onunla bir kez tartışan tekrar onun laflarına maruz kalmamak için bir başka meslektaşını adama yem ediyordu. Bacak kadar boyuna rağmen türlü türlü huyu vardı gerçekten. "Firmamız bu hatayı sonra size telafi edecek, lütfen oturun." dedi Louis'ye onun için bin bir çabayla ayarladıkları koltuğu işaret ederken. Şimdiye kadar çok kez olaylı müşterilerle karşılaşmıştı ama Bay Tomlinson, kuşkusuz apayrı bir çatlaktı. "Yanınızda sadece bir kişi olacak efendim, en boş böyle ayarlayabildik." Louis kendisine ayrılan koltuğa isteksiz adımlar atarken aklına gelen bir başka fikirle hiddet içinde arkasına döndü, kendisine bakan meraklı gözleri hiç umursadığı yoktu, "Sizi dava edeceğim!"
Kadını sabır diler gibi gözlerini yumdu. Diğer yolcuların ona dehşet içinde attığı bakışlar eşliğinde oturacağı sıraya geldiğinde kendini cam kenarındaki koltuğa attı, aralıklar alıştığından daha dardı. Günün tek tersliğinin bununla sınırlı kalmasını diliyordu. Zira başına bir şey geldiğinde, olaylar zincirleme devam etmeyi huy edinmişti.
Mesela yıllar önce, henüz lisedeyken Zayn'in doğum gününü kutlamaya çıktıkları o gece... Yaşları tutmadığı halde para bastırıp bara girmişler, orada bir adam ona asılınca Zayn onun kafasında üst üste dört şampanya şişesi parçalamış ve ortalığı birbirine katmış, en sonunda polis baskını yemiş ve geceyi babalarının parayı verip onları çıkarmasını nezarette bekleyerek bitirmişlerdi.
Huzursuzlukla dar koltuğuna yerleşmeye çalışarak oturduğu birkaç dakikanın sonunda, yanındaki beklenmedik hareketlilikle kafasını çevirdi ve gözüne ilişen görüntü kaşlarını ilgiyle kaldırmasına neden oldu.
Belki de günü o kadar da kötü geçmeyecekti.
Zira dibinde kıvırcık uzun saçları yüzünden yüzü gözükmeyen, devasa boyutlarda olmasına rağmen birkaç düğmesini iliklemediği puantiyeli gömleği ile son derece zarif ve bir o kadar da nefes kesici bir varlık dikeliyordu. Louis onun yüzünü göremiyor olmasına rağmen bedenine hayran kalmıştı, dünyada böylesine güzel canlılar olduğundan fazlasıyla bihaberdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sweet child o' mine » larry mpreg
Fanfictionlouis, şirketlerinin geleceğinden başka şey düşünmeyen babası yüzünden eleanor ile evlenmek zorunda ama bunu katiyen istemiyor ve de acil bir kurtuluş yolu arıyor. harry ise ilk kez kafayı o denli bulduğu -ve hiçbir şey hatırlamadığı- doğum günü gec...