4.

79 4 0
                                    

Hanbin:

Bana gelen telefonla şaşkına dönmüştüm.
Az önce imzalamak zorunda kaldığım kağıtları geri almalıydım.

O kağıtlar bataklığım olacaktı ve o zaman cidden siyaha dönüşecektim.

Hanbyul'un bir askerin yanında olması düşüncesi beni rahatlatsa da endişeliydim. Ona zarar gelmemeliydi.

Güvenliği aradım.
- Az önceki adamın gitmesine izin vermeyin.

+ Tamam efendim.

Dışarı çıktığımda adamlarım çoktan onu yakalamışlardı.

- Kusura bakma ama sende olan imzamı geri almam lazım. Bir dahaki sefere görüşmemek dileğiyle.

Elindeki sözleşmeyi alıp eve geri dönmüştüm. Adamlarıma evin güvenliğini artırmalarını söyledim.
Evin içinde bir sağa bir sola dönüyordum.

Hanbyul korkmuş olmalıydı.
Kötü bir abiydim onu da yanımda götürmeliydim.
Ama bu daha tehlikeliydi.
Benim gibi abisi olması onun suçu değildi ama varlığım onu tehlikeye atıyordu.

Neler döndüğü hakkında hiçbir fikrim olmasa da o yüzbaşına tüm servetimi verebilirdim.
O bana şu an hayatımı geri getiriyordu.

Bahçede bir hareketlilik gördüğümde hemen dışarı atladım.

Bir kadının kucağında Hanbyul ile bana doğru geliyordu.
Koşarak yanlarına gittim gittiğimde Hanbyul uyuyordu.
Hemen onu kucağından almaya çalıştım odasına götürmeliydim yorulmuş olmalıydı.

Hanbyul kollarını sıkıca yüzbaşına sardığı için alamamıştım.

- Unnie bırakma beni.

Cidden korkmuş olmalıydı.
Hepsi benim hatam.

- Hanbyul'u odasına götürmeme yardımcı olur musunuz ?

- Oh peki .

Hanbyul'u yatağa yatırdığımızda biraz mırıldanmaya başlamıştı.

Yüzbaşı saçlarını okşayarak sakinleştirdi ardından kardeşimin saçlarına öpücük kondurduktan sonra bana döndü.

- Ben yan evde yaşayan Yüzbaşı Joo Young Rae.

- Kim Hanbin. Teşekkür ederim kardeşimi koruduğunuz için .

- Benim görevim bu , her ne kadar uzaklaştırma almış olsamda. Eve geldiğimde Hanbyul'un götürüldüğünü gördüm. Ve baş düşmanım sayılacak Jung Shin adisi ile. Onun her seferinde yakalasam da serbest bırakmak zorunda kaldım. En son yakaladığımda emire uymadığım gerekçesiyle uzaklaştırma aldım. Az önce de beni aradı ve sanırsam mesleğime dönemeyeceğim.

- Ciddi misiniz ? Yapabileceğim bir şey var mı ? İyiliğinizin karşısında.

- İyilik değildi bu görevimdi. Onun işlerine karışmamı sevmiyor ne kadar istesem de önüme taş koyacaktır.

Yüzbaşı ile konuşurken üstüne baktım. Kan mıydı o ?

- Yaralandınız mı ?

Böyle dediğim zaman karnına bakmıştı. Kanı gördüğü zaman elini oraya bastırdı.

- Dikişlerim patlamış olmalı , izninizle ben gideyim.

- Böyle gitmenize izin veremem.

- İyiyim ben.

- Aile doktorumuz şimdi gelecek. Hanbyul için sizde yaranıza baktırmalısınız.

- Peki.

~~

- Ne zaman oldu yaranız efendim ?

- Bir kaç gün önce , görev başındayken yaralandım.

- Kendinizi zorlamamalısınız. Bir daha böyle olursa ciddi sorunlara dönüşebilir.

- Görevim canım pahasına vatana hizmet etmek. O yüzden bu dediğinize uyabileceğimi sanmıyorum.

- Kendisi komşum olduğu için bizzat ilgileneceğim doktor merak etme.

Bunu dediğimde Young Rae'nin bakışları komikti.
İnatçılık yapmak doğasında olmalıydı. Gördüğümden beri ne desem hayır ne desem görevim.
Emire uymayacak kadar inatçı.
Yarasına baktığım zaman kötü olmuştum.
Bir kadının bu denli yaralanması...
Ölmek görevinin bir parçası olan ne çok insan var.

Ben bu kadar cesaretli olabilir miydim?
Eski Hanbin bunu başarabilirdi. Hayalleri olan Hanbin.

Ailem ölünce tüm yük bana kalmıştı. Yaşamamın sebebi Hanbyul'du. Güzelce büyümeliydi.
Ailemle geçirdiğim kazada ailemden başkasını hatırlamıyordum.
Bir kaç tanıdığımdan duyduğum bir kaç anı biliyordum ve bir de eski Hanbin'in günlükleri.

Güzel günler geçirmişim. Şimdi bu günlükteki kişiden tamamen farklı biri olmalıydım.

What the Hell - Kim Hanbin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin