"Marcus,hadi ama gidelim buradan."
Bir iş teklifini reddettim,tekrardan.İşsiz kalmak istemiyordum.Evet,teklifler mükemmel değildi,fakat bir işe ihtiyacım vardı.Parasız bir şekilde ortada kalmamak için...
Aslında arkadaşım Marina bana gayet yardımda bulunuyordu.Ama ona yüklenmekten yorulmuştum.Yani onu yormak canımı sıkıyordu.Ayakları sakattı.Yıllar önce bir trafik kazası geçirmişti ve ailesini orada kaybetmişti,bacakları gibi.Sonra ailesinin emekli maaşını alarak başlamıştı.Ta ki ben onu bulana kadar...
İnsanlar yolda ona hiç de iyi davranmıyordu ve onu kurtarmıştım.O da bana geleneklerine göre,onun hayatını kurtardığım için bana hayat borçlu olduğunu söylemişti.Ve arkadaş olarak beraber yaşamaya,bir şeyler yapmaya vs. başlamıştık.
Gittiğim iş yerlerindeki işleride onun yüzünden kaybediyordum.Hiçbirinin bana uygun olmadığını söylüyordu.İşin aslı,ben de kendimi bu dünyaya ait hissetmiyordum...
Yatağa uzandım ve başvurduğum işleri bir düşündüm. Ve de kaybettiğim.Ayağa kalkıp Marina'nın yanına gittim."Sence neden bu işler bana uygun değil?"
"Bak sen kaliteli bi insansın onlar gibi fiyasko değilsin."
"Kendimi buraya ait hissetmiyorum."
"Eve mi?Neden? Yani canını sıkıcak bir şey mi yaptım?"
"Hayır,hayır.Kendimi bu dünyaya ait hissetmiyorum."
"Biliyorum."
"Ne?Sende mi yoksa? Hiç eğlenceli değil demi?"
"Hayır.Senin buraya ait olmadığını biliyorum..."
"Nasıl yani?"
"Seninle biraz dışarı çıkalım mı?"
Kafamı salladım ve Marina'nın tekerlekli sandalyesini takip ettim.Evi binanın zemin katındaydı.Ayaklarından kaynaklı olduğunu sanıyorum.
Dışarıda uzun bir süre yürüdük ve bir ormanın girişine girdik.Biraz daha ilerledik ve dallarından birinde süslü bir tabela asılı olan bir ağacın önünde durduk.Ağacın gövdesinin tam orta kısmına güneş ışığı vuruyordu.Orayı gösterdi."Elini koy,merak ediyorum."
Neyi merak ettiğimi soramadan elimi avucunun içine aldı ve yavaşça havaya kaldırdı.Sonra ben elimin yönetimini tekrar üstlenerek elimi ışığın vurduğu yere götürdüm.Birkaç saniye sonra elime vuran ışık tabelaya ve oradan da tekrar gökyüzüne yansıdı.Işığın geldiği yere.
"Ah,biliyordum.Hemen buradan gitmelisin."
"Ne?Nereye gideceğim?Bildiğin şey de ne?"
"Bak,sana oturup uzun uzun anlatamam.Ne kadar az bilirsen o kadar iyi."
"Bunu bize okulda da söyleselerdi ya."
"Şaka mıydı?Haha,hiç komik değilsin.Bak elini koyduktan sonra eğer ayna olduğun ortaya çıkarsa senin peşine düşmek isteycek kişiler olucak.Ve oldu.Ayrıca amaçları seni takip etmek felan değil,öldürmek.Baya bildiğimiz yok etmek.Bundan sonrasında sen tek başına devam ediceksin."
"Ne?Sen neden gelmiyorsun?"
"Ben eğer gelirsem bir insan olduğum için muhtemelen kalkana çarpıp ölürüm.Gelemem.Ayrıca ben yanında olursam yavaşlarsın.Ölmeni istediğimi hiç sanmıyorum."
Kulağıma bazı sesler geliyordu."Bunlar,bunlar..."
"Evet onlar.Şu kutuyu al.Eğer bir şeye karar veremezsen veya çaresiz,umutsuz,tükenmiş kalırsan aç bu kutuyu.Sonra veya önce açarsan bir işe yaramaz.Hiçbir işe yaramaz."
"Peki,peki bir daha görüşebilecek miyiz?"
"Eğer konuşmaya devam edersen hayır.Ama sanıyorum ki sen seçilmiş aynalardansın.Yani görüşme şansımız yüksek."
Ses gittikçe yükselmeye ve yaklaşmaya başlamıştı.Hatta konuşurken Marina ile birbirimizi duymak için bağırıyorduk.Bir gölge göründü ve Marina bana ileriyi gösterdi.
"Hadi git buradan,yoksa birdaha asla görüşemeyiz."
"Ya sen?"
"Bana bir şey yapamazlar insanım onlara görünmezim,ama sen değilsin.Koş ve kutuya iyi bak heran lazım olabilir.Eğer gerçekten lazım olmadığı zamanlarda kullanırsan yok olur.Onu okuyamadan."
Kafamı salladım ve koşmaya başladım.Bağırdım."Ya sonra ne yapacağım?"
"Karlı bir yol çıkacak karşına.Devam et hiç şaşırma."
Tekrar baktığımda iri bir şey Marina'nın yanıbaşındaydı.Bir dev gibiydi,ondan biraz küçüktü-hikayelerde anlatan devler yoksa dev görmüşlüğüm yok-.Siyahtı ve gri parlak gözleri vardı.Kaslı bir yapısı,insana benzer biçimi gibi...
Nefesim gittikçe tükeniyordu.Astımdım.Ama koşarken kendimi özgürlüğe gider gibi hissetmiştim.Ve bu his beni daha da hızlanmama neden oluyordu...
Ağaçlardan duraksadığım oluyordu,ama sadece birkaç saniye.
Yarım saat veya 45 dakika koştuktan sonra gücümün tükendiğini hissettim.Daha karlı yola bile gelememiştim.Ortalıkta bir canavar izi yoktu.Hava aşırı derecede sıcaktı.Terden bitmiştim.Arkamdaki ağaca sırtımı verip bir süre oturdum.
Aklımda milyonlarca soru vardı.Ayna da ne?Marina ile bir daha görüşebilicek miyim?Canavar denen şey neden beni öldürmek istiyor?Karlı yola yetişebilecek miyim?Gücümü nasıl toparlayabilirim?Canavar gelse kendimi nasıl savunabilirim?
Birden aklıma dank etti.Çevremde canavar olabilir,sonuçta kalkandan içeri girmedim...Astım felan dinlemeden ayaklandım.Ama ayakta dahi zor duruyordum.10-15 dakika ağaçlardan tutunarak yürüdüm ve sonra bi süre koştum.
Ormanın bitimine geldim ve ağaçlar gittikçe azaldı.Bir köprüden geçtim ve yerdeki külleri gördüm.Ormanlık alanda ne işi var bunların? Biraz inceledikten sonra anladım ki bir kalkan veya benzeri bir şey yok olmuş.Onun külleri...
Küllerin oluşturduğu alanın içine girdiğimde ne kadar mükemmel bir yerde olduğumun farkına vardım.Sonbahar gibiydi etraf.Turuncu yapraklı ağaçlar,kimi yapraklarını dökmüş.Yerler ezdiğinde haşırt huşurt gibi ses çıkaran yaprak yığınlarıyla doluydu.
Biraz daha ilerleyince bir tren rayına geldim.Yüzyıllardır tren geçmemiş gibiydi.Yıpranmamıştı,sapasağlam duruyordu.Etrafını yapraklar sarmıştı.
Birkaç dakika tren rayının başında oturdum.Sonra tren sesi duydum ve kara bir duman gördüm.Sanırım bir tren geliyordu.Ayağa kalktım.Canavar sesi duydum gibi geldi ama biraz durunca beynimde yankılanan ses olduğunu farkettim.
İçime bir ürperti geldi ve ilerlemeye devam ettim.Karnım iyice acıkmıştı...