[Smut bulundurur. Rahatsız olacakların okumaması önemle rica olunur.]
Sokak lambalarından içeriye akan loş ışık, iki beden, ikisi de erkek. Titreyen nefesler, fısıltıdan iniltiye tahavvül eden sözcükler...
Kedernâk bir gece, birbirine şehvetengiz iki genç...
Nefesini tenine üfledi. Sıcak teninde süzülen sıcak nefesi dokunduğu her yeri buza kestirdi.
Kumral genç öyle derin bir iç çekti ki ciğerleri acıdı. Bir inilti gibi dört duvar arasında yankılandı.
"Bebeğim..." Fısıltısı karşısındaki zayıf bedenin tenini keskin bir bıçak gibi sıyırdı, geçti.
Kumral saçlı genç alev alevdi. Utançtan, şehvet ve arzudan yanıyordu.
Kahve saçlı genç tutkunun darağacına asılı kalmıştı, şehvetten ölüyordu.
Lakin havada bir matem havası vardı. Küçük odanın içinde ikisini usulca yutan bir hüzün hakimdi.
Parmaklarını kumral saçlı gencin göğsüne bastırdı. Sanki, göğüs kafesini aralayıp masum kalbine dokunmak istercesine...
"Dylan..." Kumral saçlı gencin gözleri dolmuştu. Her an yanakları kederle ıslanabilecek gibiydi. "Gitme, gitme. İstemiyorum, buradan gitme." Tane tane, fısıldayarak konuşuyordu. Şehvetten dili tutulması gerekirken yalvarıyordu sevgilisine. "Benden gitme. Bu şehirden gökyüzümü çalma." Ve gidişini hayal etti. Onu bir daha göremeyeceğini, kestane saçları arasındaki kahve kokusunu bir daha alamayacağını, dudaklarını dudaklarıyla bir daha asla taçlandıramayacağını hayal etti.
Hayal etmek gibi değildi, içten içe parçalanacağı anı zihninde oynatmıştı. Ardından kirpikleri yanaklarını ıslatmaya başladı. Gözünü her kırpışında kirpiklerinin naçizane hareketi eşliğinde bir gözyaşı yanağından aşağı süzülüyordu.
"Gitme." Hıçkırdı. Kızaran dudaklarını kahve saçlı gencinkine yaklaştırdı. "Gitme..." Öptü onu. "Gitme." Tekrar öptü. "Gitme, n'olursun hep benimle kal." Hıçkırdı. Tekrar ve tekrar... Defalarca, yüreğini aşkıyla tıka basa dolduran, gencin dudaklarını öptü. Yanaklarını nemlendiren, ruhunu yakan tuzlu suyun eşliğinde gitme diye defalarca sayıkladı.
Kahvenin derin hazzına hükmeden genç, dudaklarına değen dudakların kölesi oluyordu. Kumral gence duyduğu amora esir düşüyordu.
Lakin ikisi de biliyordu, her sözcük lafügüzaftı; Dylan, bütün anılarını Thomas'ın zihninde bırakıp gidecekti.
Kahvelerin hükmedeni, o an olmak istediği yerdeydi. Sevgilisinin yanında, dudakları arasındaki dudaklarında. Nefesini dışarı verirken hemen altındaki zayıf bedene kendini bastırdı.
Tanrı şahitti. Bütün hislerini biliyordu. Gitmeyi hiç istemiyordu, ona "Gökyüzüm" diye seslenen birinden neden kaçmak istesin ki? İstemiyordu işte... Gitmek zorunda olmasa hiçbir an gülüşlerinde soyutlandığı gençten uzak durmazdı. Her an onunla olurdu, her an onun olurdu.
Dudaklarının hızını arttırdığında kumral genç ağzının içine doğru naçiz bir inilti bıraktı.
Kumral, ona o kadar güzel hissettirmek istiyordu ki her hareketini, iniltisini, sözcüğünü özenle seçip dikkatle oynuyordu. Gittiğinde pişman olur, tenimdeki tenini özler de gelir diye düşlüyordu.
Gelir miydi ki? Özler miydi, pişman olur muydu gittiği için?
Çok özlerdi. Belki Thomas'tan da çok Dylan özlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DIED WITH YOU BxB
Short StoryOne Shot | Dylmas +18 Dizlerini kırdı ve kumral gencin bacaklarını geniş omuzlarına yerleştirdi. "Korkmuyorsun değil mi, bebeğim?" ❦︎ Ceren'e ithafen, yıllardır sesini du...