Ben mecbur olduğum için sustum ve gözlerimi devirip gülerek gittim. O şimdi kendini aydınlıkta sanacak ama ona yaşatacağım karanlığı asla unutmayacak. Daha doğrusu ben unutturmayacağım.
Ben kafamı gereksizliklerle bocalarken yanıma Bora geldi ve " Alya neredesin? Sabahtan beri seni arıyorum! " dedi. Sonrada bana elindeki kahveyi uzattı. Neredeyse gece olmuştu. Tamda böyle bir içeceğe ihtiyacım vardı. Uzattığı kahveyi tereddütsüzce aldım ve Bora'ya birkaç sandalyenin olduğu yeri göstererek "Oturalım mı? " dedim. Kokusundan son derece rahatsız olduğum sandalyelerin üzerine oturduk. İkimizinde yüzünden resmen karamsarlık akıyordu. Avuçlarımın arasına aldığım kahve bardağından bir yudum aldıktan sonra Bora' ya döndüm ve " Neden zaman geçmiyor? " diye sordum. O ise verdiği cevapla beni köşeye sıkıştırdı. Çünkü bana " Yanımdayken mutsuz olmalısın. " dedi. Evet mutsuzum ama Bora yüzünden değil. Kaçırıldığımız için, Ezgi' yi ve ailemi çoook özlediğim için, araba kazası geçiren birinin, arkasında onu deli gibi seven iki insanı bırakıp gitmesinden korktuğum için, sarışın güzeli doktor Bora'ya aşık gibi baktığı için... Ve daha birçok şey yüzünden mutsuzum. Ama Bora bütün bu karanlığın içinde bana ufak bir kıvılcım olan tek şey. Ben Bora'nın bana nasıl bir etkisi olduğunu düşünürken Bora bana mutsuz facesi (Mutsuz yüzü ) ile bakıyordu. Gözleri benden bir cevap bekliyordu sanırım. Ben de tepkisiz kalmadım ve " Hayır Bora! Ben senin yanındayken gayet mutluyum ama olanlar beni mutsuz etmiş olabilir. "dedim ve gözlerimi aşağı eğip kahvemi içmeye devam ettim. Bora'nın gözleri hala üzerimdeydi. Sonra kolumdan tuttu ve " Benim içinse zaman çok hızlı geçiyor! "dedi. Kısacası bana " Ben senin yanındayken mutluyum." dedi. Beni her seferinde utandırmayı çok iyi beceriyor gerçekten.
Bora beni böyle utandırdıkça benim bütün bu sandalyelerin üzerine çıkıp " Gömün beni mezara" diye bağırmak istiyorum. Çünkü Bora'ya eski Türk filmlerindeki aşık kadınlar gibi bakmaktan sıkıldım. Sonra Bora'ya döndüm ve " Bu benim yanımdayken sıkılmadığın anlamına mı geliyor? " dedim gülerek. O ise bana döndü ve " Komik ve bir çeşit Polyanna olduğun için seninleyken mutluyum." dedi.
Aslında bende onunlayken mutluyum ama işte şey...
Neyse şimdilik kafamı sadece o masum iki insana yoğunlaştırmam gerek. Sonra elimdeki kahve bardağını buruşturup çöpe attım ve " Gidelim mi Bora? " dedim. O da benim gibi kahve bardağını buruşturup çöpe attıktan sonra Asiye ve Ayaz'ın bir şeyler yemek için indiği kafeteryaya gittik. İçeride onca kalabalık kişinin arasından Asiye ve Ayaz'ı seçebilmek zor olsa da onları bulduk ve yanlarına gittik. Ayaz'ı ilk defa bu kadar mutlu gördüm. Ben kollarımı açıp Ayaz'a doğru ilerliyor, Ayaz bana koşuyordu. Daha doğrusu bana koştuğunu sanmıştım. Ben tam dizlerimin üzerine çökecek ve Ayaz'a sarılacaktım ki, yine o baş belası doktoru Ayaz'ın yanağını sıkarken gördüm. Bu yaşadığım hayal kırıklığını sadece dizilerde görsem de şaşırmadım. Çünkü bir şekilde beni sinir etmeye çalışacaktı. Aslında başarmıştı da ama bunu ona asla belli etmeyecek ve onu mutlu etmeyecektim. Neyse ki o beni Ayaz'a kollarımı açmış ve ona ilerlerken görmedi. Eğer görseydi herhalde utancımdan topuklarıma vura vura kaçardım. Bora ise beni gördü ama bozuntuya vermedi. Çünkü biliyorum ki iki kızın arasında paylaşılamayan erkek olmak istemiyor. Yani aslında onu paylaşmak istemediğimden değil. Sadece hep dediğim gibi onu çooook benimsediğimden. Ben parmak eklemlerimi dişlerimle zımparalarken Bora geldi ve " Evet Alya doğru olanı yapıyorsun. " dedi. Ne dedi şimdi bu? Niye böyle bir şey deme ihtiyacı duyduğunu anlamadım ama eğer yine benimle dalga geçiyorsa onu parçalarım. Merakımı gidermek ve taarruza hazırlanmak amacıyla gözlerimi Bora'ya diktim ve " Ne demek istedin anlayamadım Bora! Eğer bir imada bulunuyorsan yanlış yapıyorsun. Çünkü şu an kendimi açık oynamaya hazırladım. " dedim. Yine yüzünde tebessüm ve dalga geçer gibi bir ifade vardı. Sonra o yüzündeki saçma ifadeyle " Demek istiyorum ki o sarışın güzeli doktoru parçalamayıp da parmaklarını parçaladığın için doğru yolda olduğunu söylemek istedim. " dedi.
Ben hakikaten bunu döverim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFLATUN
RomanceBen de deryalar gibiyim... Kendi bağımsızlıklarını kuramazlar ve kendilerine gökyüzünün rengi yakıştırılar. Kendi kararlarını vermek isterler ama bu imkansızdır çünkü onlar şeffaflardır. Bazen mavinin verdiği huzurla bazen de grinin verdiği korkuyla...