Yüzüme vuran rüzgar saçlarımın içinden geçip tekrar mavi gökyüzü ile buluştuğunda "olamaz" diye fısıldadı Sam. Muhtemelen bunu yaparken yere bakıyor ve sağ eli ile saçını karıştırıyordu. Çaresiz kaldığında hep bunu yapardı kızıl kafasını büker aşağıya bakar sağ elini kaldırıp saçlarıyla oynardı.
12 Yıl Önce...
Evimizin alt katındaki büyük ahşap aynanın önünde sallanmak yerine kırmızı elbisemin altına siyah ayakkabılarımı giymem gerektiğini biliyordum. Ama annemin sarı saçlarımı iki tarafa ayırıp sonra ayırdığı parçaları bu kadar orantılı örmesi beni heyecanlandırırdı. Sanki kimse bana dokunmasa ömrümün sonuna kadar aynanın önünde sallanıp saçlarımı izleyebileceğimi düşünürdüm. "Okulun ilk gününe geç kalmak istemiyorsan ayakkabılarını giyinip kahvaltını beş dakika içinde tamamlamalısın Arlene" dedi annem soluk soluğa kalmış bir sesle. Sonra sol kaşını kaldırıp bana baktı ve sağ kulağına küpesini geçirdi. Sol kaşını kaldırması "hadi ama ne bekliyorsun" , sağ kaşını kaldırması "asla olmaz" anlamına geliyordu. Bu gibi küçük beden dili iletişimimiz bizi kimsenin anlamaması gerektiği durumlarda çok işe yarardı. Son kere saçlarıma dokunup onların kırmızı elbisemin üstünde çok güzel durduklarına bir daha baktıktan sonra ayakkabılarımı giriş kapısının yanında duran siyah ayakkabılığın kapısını kaydırıp çıkarıp ayaklarıma geçirdim. Salondan mutfağa geçerken annemin odadan odaya koşturup telefonunda birilerine bir şeyler anlatmaya çalışmasını gördükten sonra yemek masasına oturdum ve kaşığımı pirinç patlaklı çikolatalı gevreğime daldırdım.Annem arabada okulda nasıl davranmam gerektiğini, o gelmeden kimseyle eve dönmemem gerektiğini, öğretmenlerimin sözünü dinlemem gerektiğini milyon kere tekrarladı sanırım. 5 yaşındaki bir kızın annesinin sözünden çıkmaması gerektiğini biliyordum ama iç güdülerim bana okulda iyi kızı oynamamam için yalvarıyordu.
Sınıfa ilk adım atışımı hiç unutmuyorum. Sınıf iki bölümden oluşuyordu. Birinci bölümde ayakkabılarımızı çıkarıp terliklerimizi geçirdikten sonra kısa bir yürüyüşün ardından ikinci bölümün kapısına ulaşıyorduk. Sağ elimi kırmızı kapının metal koluna uzattığımda kapı kolunun soğukluğunu tüm hücrelerimde hissettim. Kapının kolunu sağa kaydırınca açıldı. İlk gördüğüm şey gözlüklü, kumral, saçlarını arkadan toplamış ve üzerine güzel bir takım geçirmiş olan bir kadındı. "Merhaba tatlı şey ben "Mrs. Rose, sende Arlene olmalısın" dedi ve tırnaklarına gümüş oje sürmüş olduğu sağ elini bana uzattı. Ona elimi uzattmak için annemin elini bıraktım ve anneme bakıp gözlerimi yavaşça kapadım. Bu ikimizin arasında "her şey yolunda" demekti.
Mrs. Rose oturacağım yeri gösterdi. Yeşil sandalyenin başından tutup rahat oturabilmek için düzelttim. Sınıftaki tüm çocuklar birbirlerine bir şeyler anlatı gülüyorlardı. Herkesi gördükten sonra içimden buraya ait olmadığımı geçirdim. Sınıf gayet büyük bir oda idi. Dört duvarın tamamı faklı renklerden oluşuyordu tam karşımdaki beyaz sağımdaki sarı solumdaki yeşil ve arkamdaki mavi idi. Sanırım 24 sandalye bulunuyordu ve sandalyelerin hepsi duvardaki renklerle aynı idi.
Mrs. Ross' un masası sınıfın tam ortasında bulunuyordu böylece tüm öğrenciler onu görebiliyorlardı. Biri hariç tüm sandalyeler doluydu. Mrs. Rose boğazını temizledi ve "hepiniz okulun ilk..." cümlesini bitirmeden kırmızı kapı çaldı. Kapı açılınca uzun boylu orta yaşlarda bir adam ve önünde kızıl saçlı bir çocuk duruyordu. "Affedersiniz Mrs. Rose, bu kasabaya yeni taşındığımız için yolu bulmak zor oluyor, geç kaldığımız için üzgünüz dedi. Mrs. Rose yumuşak ve sıcak bir ses tonuyla "hiç önemli değil bu yakışıklı beyde kim deyip küçük çocuğun elinden tutup kapıyı kapattı ve ona bize kendini tanıtmak ister misiniz küçük bey" dedi. Çocuk başı aşağıda yere bakar bir vaziyette sağ eli ile kızıl saçlarıyla oynarken " ımmm şey ben Sam" dedi.
12 Yıl Sonra...
"Gitmek zorunda olduğum sende biliyorsun Sam bu kasaba bana göre değil. Olduğum şeyi gizlemekten sıkıldım. İnsanların sana ucube gözüyle bakarak on yedi sene geçirmenin ne demek olduğunu en iyi senin anlayacağını düşünmüştüm. On beş yıldır sürekli yanımdasın senden ayrılacak olmak benide çok üzüyor" derken boğazıma bir şeyin takılı olduğunu hissediyordum. "Peki" dedi kısık sesle. Çok konuşkan sosyal bir çocuk olmamıştı hiç bir zaman. Ona kollarımı açtım ve yavaş yavaş bana doğru gelmesini izledim. Burayı özlemeyecek misin diye sordu bulunduğumuz tepeyi işaret ederken. Tepenin ardındaki denize bakıp hırçın dalgaların kayalara çarptıklarında nasıl durulduklarını izlerken Sam kollarımın arasındaydı. "Dünyada hiç bir şey yoksa yinede umudumuz olduğunu sen öğrettin bana Sam derken gözümden iki küçük yaş aktı. "Sonsuza kadar en iyi arkadaşız S" dedim ve arkama bakmadan evin yolunu tuttum.Eve giderken ormandan geçip kendim gibi hissetmek için kurda dönüştüm. Belkide bu ormanda kurt olarak koştuğum son zamandı.
Ama on yedi yaşındaki bir kurt kız için sürüye katılması erken değil hatta geç bile sayılabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sürü
Science FictionBağımsızlığını teslim etmek mi ona yoksa arkasına bile bakmadan koşmak mı aşkından. Aşık olmak zaten en büyük yanlışken kurt kız olmanın verdiği ağır yükler Arlene'nin omzuna neler yükleyecek?