Zrrrrr.
"Ah... Kes sesini."
Zrrrrrrrrrrr.
Odamdaki saati elime alıp var gücümle duvara fırlatıyorum. Ölene kadar yataktan çıkmak istemiyorum.
Her tarafım deli gibi ağrıyor.
Birkaç gün önce başıma gelenlerden beri okula gitmeyi reddediyor, uyumayı pek sevmememe rağmen yatağımdan dışarı adım atmayıp bütün gün uyuyordum. O günden bu yana hiçbir şey yemediğim için sık sık mideme giren berbat kramplara maruz kalıyordum fakat kendimi ne kadar zorlarsam zorlayayım iştahım kapanmıştı bir kere.
Telefonum çalıyor. Kimin aradığına bakmadan açıyorum.
"Ne?"
"Baek... Müdüre hanım aradı, dört gündür okula gitmiyormuşsun."
Annem...
İç çekiyorum:
"Hastayım anne."
Karşı tarafta uzun bir sessizlik oluyor.
"Baekhyun, sana havanın soğuk olduğunu ve sıkı giyinmeni söylememiş miydim be-" Devamını duymadan suratına kapıyorum.
Biraz ailemden bahsedeyim: Babam ben 4 yaşındayken bir uçak kazasında hayatını kaybetmiş. Yüzünü sadece fotoğraflarımızdan görebildiğim kadar biliyorum. Babamın ölümünden sonra annem büyük bir çöküş yaşayarak her şeyden koparak kendini işine vermiş. Şu ansa annem herkesçe bilinen bir firmada tercümanlık yapıyor. İşi gereği sürekli yurt dışına seyahat ettiği için çoğu zaman evde tek oluyorum. Annemse düzenli olarak (çektiği vicdan azabından olsa gerek) bana normalde etrafımdaki insanların aldığı harçlıkların 4-5 katını gönderiyor. Ben de paramı çoğunlukla teknolojik aletlere yatırıyor, kalan parayı da biriktiriyorum.
Evde kaldığım zamanlarsa zamanımı en iyi arkadaşım Hina'yla web site ve oyun tasarımları yaparak öldürüyorum. Yaptığımız işten kazandığımız geliri aramızda bölüşüyoruz. Benim için günler böyle geçip gidiyor.
Gidiyordu.
O güne kadar.
Bana yaptıkları aklıma gelince yüzümü yastığıma gömüp çığlık atıyorum. Bu bana yetmiyor, çığlığımı herkes duysun istiyorum. Bana yaptıklarının ne kadar küçük düşürücü olduğunu bildiklerine rağmen acıdan gözlerimden yaş geldiğinde acımasızca kahkaha atıp ağzımı nasıl da kapamışlardı...
Elimdeki yastığı yere atıp olduğum yerde tepinerek bağırıyorum. Dışarıdan bakan birine sadece anlamsız bir histeri krizi gibi gelebilecek bu ağlama nöbetleri, gerçekten dinleyebilen için, sessiz bir yakarış gibi. İnsanlar ne kadar acımasız ve empati yoksunu canlılar.
Belki arka tarafım artık acımıyor ama kalbim...
Kalbim, arka tarafımda daha önce hiç hissetmediğim ve başıma ne gelirse gelsin hissedemeyeceğim bir acının yükünü taşıyor.
"Kendine gel Baekhyun...." diyor içimdeki ses.
Hayır...
Hiçbir şey yapmak istemiyorum. Yüzümdeki bütün damarlar şişmekten patlayana kadar ağlamak istiyorum. Belki o zaman içimdeki bütün acıyı boşaltabilirim.
Ding Dong.
Kapı çalıyor.
Umursamaz bir şekilde kafamı yorganın altına gömüyorum.
Ding Dong.
Bakmayacağım.
Ding Dong.
Yeter artık.
Ding Dong!
Ne var be!?
Bir hışımla yataktan çıkıp kapıyı açıyorum. Gelen Hina.
"Baek, bu halin ne?" diyor acıyan bir ses tonuyla.
"Ne varmış halimde?" diyorum ters bir şekilde.
Cevap vermek için ağzını açıyor.
"Git Chanyeol'a sor," diyorum. "Sonuçta onunla benden daha yakınsınız." Bir cevap beklemeden kapıyı Hina'nın suratına kapatıyorum. Hina'nın hala Chanyeol'la arkadaş olması fikri beni çileden çıkartıyor.
Ding Dong.
"Ne?!" diyorum avazım çıktığı kadar bağırarak.
"Byun Baekhyun, hemen kapıyı aç." diyor Hina, fazlasıyla net bir sesle.
Ters ters bakarak kapıyı açıyorum. Bir şey söylemek için ağzımı açıyorum fakat Hina beni susturarak içeri giriyor.
"Neler oluyor Baekhyun?" diyor Hina, fazlasıyla duygusal bir sesle.
"Hiçbir şey." diyorum mırıldanarak.
"Demek öyle... Peki o zaman, bana Chanyeol'un neden üç gündür gelmediğini açıklayabilir misin Baek?" Hina'nın ağzından çıkan kelimeler beni şoke ediyor. Bir süre boş bir duvara bakarcasına bakıyorum Hina'ya.
"Bil-Bilmiyorum..." Boğazıma düğümlenen ağlama hissini geri bastırıp yutkunuyorum. "Bunun neden benimle bir ilgisi olsun ki?"
Hina iç çekiyor:
"Dün Sehun'la konuştum Baekhyun. Chan ve arkadaşlarının sana bir şey yaptığını söyledi fakat ne kadar ısrar edersem edeyim ne yaptıklarını söylemedi. Sen ve ben... Çocukluk arkadaşıyız Baek, bana güvenebilirsin."
Duygusal yanım sanki az önce gelen ağlama hissini geri atmamışım gibi fütursuzca üzerime fazlasıyla büyük bir duygu tsunamisi gönderiyor. Gözyaşlarıma engel olamıyorum. İçli içli ağladığımı gören Hina bana sarılıyor.
Sana güveniyorum Hina.
Ona her şeyi anlatıyorum. Chanyeol'un beni nasıl bırakıp gittiğini, Kai'nin vahşiliğini, diğerlerinin alayları ve acımasız tezahüratları eşliğinde ırzıma geçişi...
Hina bana sarılıp teselli etmeye çalıştıkça daha çok ağlıyorum.
Ağlamama dayanamayan Hina'nın gözlerinin dolduğunu görüyorum ve az önceki kadar şiddetli ağlamamak için kendimi zorluyorum.
Sesimin çatlaklığını belli etmemeye çalışarak;
"Şimdi ne yapmam gerekiyor Hina? Onlardan sonsuza kadar kaçamam." diyorum. Kendimi toparlamaya çalıştığımı gören Hina burnunu çekerek bana tekrar sarılıyor.
"Onları kendi silahlarıyla vurmaya ne dersin ha Baek?"
Kendi silahlarıyla mı?
"Onlara tecavüz mü edeyim?" diyorum kaşlarımı alabildiğine kaldırarak.
"Hayır ama onları bu yaptıklarına pişman edebilirsin."
"Nasıl?"
"Şöyle ki," diyor Hina sakince. "Tek yapmamız gereken seni okulda Chanyeol ve çetesinden daha popüler yapmak. Etrafında toplanan insanları gördüklerinde hem sana eskisi gibi bulaşamazlar hem de seninle iletişim kurmaya çalışırlar. Sen de etrafındaki insanlar sayesinde onlara derslerini verirsin."
Birkaç saniyelik bir düşünme süresinin ardından Hina'nın dediklerini mantıklı buluyorum.
"Peki... Nasıl olacak bütün bunlar?"
Hina, sanki az önce dediğim şeyi tanıştığımız zamandan beri söylememi istiyormuşçasına, çocuksu bir gülümsemeyle el çırparak;
"Hemen dönerim." diyor ve hızla evden çıkıyor. Birkaç dakika sonra evin her yerinden duyulabilecek tizlikteki zil sesiyle irkilerek kapıyı açıyorum. Hina, elinde birkaç poşet malzemeyle ona bir şey sormama fırsat vermeden içeri dalıyor.
"Seni yeniden yaratacağız Baekhyun." diyor sırıtarak.
_-_-_-_-_-_-1 saat sonra_-_-_-_-_-_
"Ee, beğendin mi?"
Gördüklerim karşısında afallamış bir şekilde aynadaki aksimin şaşkın suratını seyrettim. Kendimi tanıyabilmek için aynaya birkaç dakika boyunca bakıp yüzümü ellemem, hatta kendimi çimdiklemem gerekmişti. Hina'dan gerçekten başarılı bir stilist olurdu.
Daha önce boyatmaktan kaçındığım koyu kahve tonlarındaki saçlarım şimdi gece kadar siyah, eskisine göre gözle görülür ölçüde kısaydı. Önceden kulağımda sadece bir delik varken, (Hina'nın evdeki tabancanın yerini sorup durmasıyla) deliklerin sayısı birden 4'e yükselmişti. Hina kıkırdağımı da delmek istemişti ama kesin bir dille onu reddetmiştim. Makyajdan da oldum olası haz etmezdim fakat Hina'nın yüzüme yaptığı hafif makyajın yüzümü fazlasıyla çekici gösterdiğini itiraf etmeliyim.
Büyülenmiş bir şekilde kendimi izlemeye devam ederken Hina'nın hala yanımda olduğunu ve az önce bana soru sorduğunu hatırlıyorum.
"Evet, çok farklı olmuşum. Teşekkür ederim Hina." diyorum sesime biraz neşe katmaya çalışarak.
"Beğendiğine sevindim Baek, bir de şunları dene." Hina poşetlerden birinin içinden uzun ve siyah bir sweat ve fazlasıyla dar görünen siyah bir kot pantolon çıkarıyor. Onca kıyafeti benim için seçtiğini bildiğimden itiraz etmeden aldıklarını üzerime geçiriyorum.
"Nasılım?" diyorum heyecanlı bir sesle.
"Yarın okula böyle gittiğinde herkes seni okula yeni gelen havalı çocuk zannedecek." diyor daha büyük bir heyecanla.
_-_-_-_-_-_-Ertesi gün_-_-_-_-_-_
Hina'nın hatrı kırılmasın diye (Dün bütün gün boyunca okula gitmezsem ne kadar üzüleceğinden bahsettiği için) saatim ilk çaldığında yatağımdan kendimi kazıyarak çıkarıyorum. Yarım saat içinde evden okula ulaşarak kişisel rekorumu kırıyorum. Okul kapısından içeri girdiğimde Hina'nın dünkü tavsiyelerine uymayarak yere bakmayı sürdürüyorum. Birden arkamdan bir ıslık sesi yükseliyor, sesin sahibinin dibimde bitmesi de fazla zaman almıyor.
"Hey, sen yeni çocuk olmalısın. Kalçalarının sıkılığı buradan bile belli oluyor, istersen o kalçalara bir şölen yaşatabilirim."
Sesin sahibi kaskatı kesilmeme neden oluyor.
"Kai, çocuğu rahat bırak." diyerek Kai'yi hafifçe ittiren kişiyse Chanyeol'un çetesinden en çok güvendiğim insan.
"Teşekkür ederim Sehun." diyorum sert görünmeye çalışarak. Sehun gözlerini kısarak bana bakıyor.
"Baekhyun?" diyor sıkıntılı bir sesle.
"Çok mu tanınmaz bir haldeyim?" diyorum istifimi bozmadan.
"Bak," diyor yumuşak bir sesle. "orada olsaydım sana bunu yapmalarına asla izin vermezdim."
Hafifçe gülümseyerek ilk defa gözlerinin içine bakıyorum.
"Ama orada değildin Sehun."
Cevap vermek için ağzını açacakken Luhan'ın onu çağırdığını duyarak irkiliyor.
"Bunu sonra konuşacağız Baekhyun."
Hıhı. Eminim konuşuruz.
Gözlerim koridorlarda Hina'yı arayarak yürümeyi sürdürüyorum. Kısa ve bilinçsiz bir yürüyüşün ardından dört gün önce Chanyeol'un çetesinin beni sıkıştırdığı yere geldiğimi fark ediyorum. Aniden arkamı dönüp uzaklaşma isteği içimi kemiriyor fakat yeni bir sayfa açmaya karar vermişken kaçmayı kendime yediremeyeceğimi fark edip yürümeye devam ediyorum. Koridorun sonunda, yangın merdiveninin olduğu taraftan yoğun bir sigara kokusu geliyor. Cidden, hangi aptal orada sigara içer ki? Merakıma yenik düşerek yangın merdiveninin kapısını hafifçe ittiriyorum.
Park Chanyeol, sen sigaraya mı başladın?
Geldiğimi fark etmeyen Chanyeol, sanki yıllardır sigara içen bir tiryakiymişçesine sigarasından derin bir nefes çekiyor.
Chanyeol beni görmeden gizlice sıvışma planları yaparken bütün planlarım suya düşüyor.
"Burada ne arıyorsun çömez?" diyor Chanyeol, iğneleyici bir tonda. "Seksi görünüyorsun diye bu okuldaki her deliğe girebileceğini mi zannettin?"
Şaşkınlıkla Chanyeol'a bakıyorum. Dört gündür biriktirdiğim bütün öfkemi ona kusmak istiyorum. Yüzüne karşı tokat gibi inecek sözcükler kullanarak, bana karşı hayatı boyunca telafi edemeyeceği bir hata yaptığını haykırmak istiyorum.
"Seksi mi görünüyorum?" diyebiliyorum sadece.
"Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" diyor bağırarak. Yakamdan tuttuğu gibi beni duvara yapıştırıyor. Öfkeli gözlerinden yansıyan şaşkın suratımı inceliyorum.
"Cevap versene!" diye bağırıyor Chanyeol. Bir hışımla beni tuttuğu gibi kaldırıp sağındaki kapıya yapıştırıyor. Ağırlığım birden üzerine çökünce kapının gıcırdadığını duyuyorum.
"Bırak beni." diyorum sakince. "Soruna yanıt beklemeden önce karşındakine kibar davranmayı öğrenmelisin."
Sakinliğim karşısında afallayan Chanyeol beni yavaşça yere bırakıyor.
"Affedersin. Normalde böyle değilimdir." diyor sessizce.
"Sakıncası yoksa..." diyorum. "Bu öfkenin nedenini sorabilir miyim?"
"Burada konuşulanlar burada kalırsa." diyor.
"Bana güvenebilirsin." diyorum.
Bakışlarını ayakkabılarına sabitleyerek yanıtlıyor;
"Dört gün önce... Arkadaşlarım ve ben koridorlarda her zamanki gibi serserilik ederken sürekli zorbalık ettiğimiz çocuğa yine bulaşalım dedik ama arkadaşlarımdan biri fazla ileri gitti. Dışlanmaktan korktuğum için de itiraz edemedim. Keşke yaptığına engel olsaydım da dışlansaydım. Ama ben ne yaptım, kaçmayı tercih ettim. Korkağın tekiyim..." Yutkundu. Daha fazla devam edemeyeceğini fark etmiştim. Göğsümden aşağı süzülen ter damlalarını hissedebiliyordum.
"Çocuğa... Tam olarak... Ne yaptılar?" dedim huzursuzca.
"Kai ona tecavüz etti." dedi bir çırpıda. Kanım donmuş bir şekilde yüzüne bakarken birden bir şey fark etmiş gibi kaşlarını çattı. Yüzümü daha net görebilmek için bana biraz daha yakınlaştı. Şimdi aramızda bir parmak mesafeden az vardı.
"Baek-hyun?" dedi büyük bir şokla.
Aklıma ilk gelen şeyi yaptım. Ona okkalı bir tokat atıp oradan uzaklaştım.