Beden dersindeydik. Bazı arkadaşlarım voleybol bazıları ise basketbol oynuyordu. Biz maceraseverler olarak dokuz kişi sınıfa kaçtık. Bazı maceraseverlerimiz aynı zamanda korkaktı. Üç erkek ve bir kız olmak üzere dört macerasever korkak arkadaşım kendişerine sandalyelerden barınak yapmışlardı. Camları kapatıp barınaklarına girdiler. Geriye kalan beş kişiden biri kapıdaydı. Diğerleri ise macera masamızda. Ben cin çağıralım dedim. Kabul ettiler. Erkek olanımız "Ey ciiiin geldiyseen bir işaret veer." dedi kalın bir sesle. Ben "Daha gel demeden geldiysen diyosun ilk bir çağır." dedim. Demez olaydım. "Çok biliyosan sen çağır." dedi. Tecrübeliydim aslında. Daha önce bir çok kez cin çağırmıştım. "Tamam." dedim sakin bir tavırla. O sırada kapıdaki arkadaşımız "Beden hocası geliyor." diye bağırdı. Bazılarımız koşarak aşağı indi. Bazılarımız yani benim de içinde olduğum kısım ise hocaya yakalandı. Hoca bizi kulağımızdan tuttuğu gibi aşağı indirdi. Kapıdaki nöbetçi öğrenciye de "Bunları bir daha sakın içeri almıyorsun." diye tembih etti. Fakat okulumuzda üst kapı diye bir şey de vardı. Ve sanırım kendisinden akıllı öğrenciler. Biz tekrar üst kapıdan içeri girdik. Bu sefer bazı arkadaşlarımız içeri girdiğimizi görmüştü. Biz sınıfta aynı yerimizi aldık. Ben cin çağırıyordum. O sırada on iki kişiden oluşan bizim okula girdiğinizi gören arkadaşlarımız gelmişti. Kapı açıldığından hepimiz ürktük biraz ama onlar olduğunu fark ettik hemen. Onları aşağı göndermeye çalıştık çünkü bahçede bayağı az kişi kalmış olsa gerekti. Her an hoca tekrar gelebilirdi. Biz de beraber aşağı inmek zorunda kaldık. Dersin bitmesine on beş dakika kala kimseye fark ettirmeden tekrar yukarı çıktık. Bu sefer kararlıydık. Cini çağırdım. Ortalıkta bir gariplik yoktu. Çantasını almaya birkaç kişi geldi. Biz de hemen aşağıya indik. Çantasını almaya çıkan arkadaşlarımız koşarak aşağı indiler. Korkmuş gibiydiler. "Ne oldu?" diye soru yağmuruna tuttuk. "Kapı kendi kendine açılıp kapanıyor." dediler. Heyecanlanmıştık. Biz de çantamızı alma bahanesiyle yukarıya çıktık. Kapı gerçekten de açılıp kapanıyor ve gıcırdıyordu. "Rüzgar" dedik ilk başta fakat duvardaki kırmızı leke bunu yalanlıyordu. Camın önünde de halkımız arasında 'cin' olarak tabir edilen iki tane siyah kedi duruyordu. Ben rahattım çünkü biliyordum herşeyin kaderde yazılı olduğunu. Ne olucaksa olucaktı. Bunu engellemenin bir yolu yoktu. Aşağı indik herkes üstüme geliyordu. Fikir benden çıkmıştı sonuçta. Haklılardı bir yansan bakıldığında. Sınıftaki herkes öğrenmişti. Bazı arkadaşlarımız yarın okula gelmeyeceklerini söylüyorlardı. Bana bela okuyanlar bile oldu. Bir arkadaşım çıkışta bana "Senin peşini bırakmayacaklar hem sen çağırdın onları, onlarla uğraştın. Hemde varlıkları takmıyorsun, umutsamıyorsun bile. Onu sen çağırdın sen göndericeksin." dedi. Bayağı etkilendim. Sınıfta herkes bunu konuşuyordu. Üçlü bir kız grubu çıkışta yanımdan geçerlerken "Kuran-ı kerim okunan evde olmazmış keşke okumayı bilsem." dediler. Ben biliyordum. Eve gittim. Kapının önünde siyah bir kedi duruyordu. İçeri girdim ama yinede. Evdeki eşyaların hepsi yerindeydi. Salona girdiğimde donup kaldım. Kardeşim koltukta hareketsiz bir biçimde yatıyordu. Kanım çekilmişti sanki. Yaklaşık bir iki dakika sonra kendime geldim. Koltukta yatan kardeşimin yanına koştum. "Batıı" diye bağırdım. O sırada bana döndü. Uyuyakalmış. O kadar rahatladım ki... Camdan dışarıya baktım siyah kedi oradaydı hala. Kur-an okumayı unutmuştum. Akşam annem babam geldiğinde televizyon izliyordum. Sakin bir akşam yemeği yedik. Yatmaya hazırlanıyordum. Benim bir alışkanlığım vardı fakat. İki sene önce okuduğum bir korku kitabında "Geceleri karanlıkta aynaya bakarsanız sizden farklı yaratıkları da görürsünüz." diye okumuştum. O günden beri hep aynısını yapardım. Işığı kapattım. Ve aynaya baktım... O günden sonra başladı kabuslarım. Çığlıklar... Uyuyamaz oldum geceleri. Kimseyle konuşmuyordum. Siyah kedi bana en yakın olan varlıktı sanırım. Hayatım kararmıştı. Kaderim buymuş.. Ben bir cin vakasıyla sona yaklaşıcakmışım.