Son ders olan biyoloji dersinin bitmesine 8 dakika 36 saniye kalmıştı. Bay Scotten pencereden dışarı bakarak çocukların tahtadaki formülleri defterlerine geçirmelerini bekledi. Ellerini beyazlaşmaya başlayan gür saçlarının arasına soktu ve karıştırdı. Sonra iki eliyle kabarıklığı düzelterek yine aynı şekle soktu. Kızlar saçlarıyla saatlerce uğraşırken erkeklerin bu kadar rahat şekil verebilmesi gerçekten gülünç. Arka sıralarda aralıksız konuşan birkaç öğrenci dışında sınıf oldukça sessizdi.
Amy kalemi bırakıp arkasına yaslanarak sıra arkadaşı Penny’i izlemeye başladı. Penny, Brezilya asıllı siyahi bir kızdı. Saçları uzun ve ince ince örülmüştü. Kalın dudakları, küçük burnu ve iri gözleriyle şirin bir kızdı. Amy ise burada doğmuş burada büyümüştü. Uzun açık kahverengi saçları küçük yüzü, küçük burnu, ince pembe dudağı ve yemyeşil gözleriyle oldukça güzeldi. Teni ilginç bir şekilde beyazdı. Burada- Harbour Adası’nda- bronzlaşmadan kalmak neredeyse imkansızdı. Ama o zaten güneşte durmayı sevmezdi.
Penny kafasını kaldırınca yüzünü başka bir yöne çevirdi. Amy bu sefer diğer arkadaşlarını incelemeye başladı. yan yana oturan Alex ve Andy’i gördü. İkisi de bu adada doğmuşlardı. Alex siyah saçlı ve siyah gözlüydü. Her geçen gün daha fazla bronzlaşıyordu. Andy’nin koyu kahve saçları siyah gözleri vardı. Hafif buğday teni beyazı aratmıyordu. Kaslı vücudu üçgen şeklindeydi. Andy’i izlerken onun kendisine baktığını fark etmemişti. Andy ona gülümsüyordu. O da gülümsedi ve önüne döndü. Defterinin köşesini katlayıp oynamaya başladı.
Bay Scotten herkesin yazısını bitirdiğini anlayınca boğazını temizledi ve:
‘’Sorunuz var mı?’’ dedi. Sınıftan hiç ses çıkmayınca ‘’O zaman ders bitmiştir.’’ Diyerek öğrencilerin toplanmasına izin verdi.
Andy defterini çantasına koyuyordu ki omzunda bir el hissetti. Arkasına döndüğünde kimse yoktu. Sadece ön sıradaki John sırtı dönük bir şekilde kağıtlarını topluyordu. Andy etrafına bakınırken Alex:
‘’ hey Andy. Şu cumartesi gün ki partiye geliyorsun değil mi?’’
‘’ahh. Ben partiyi tamamen unutmuşum.’’ Diyerek alnına bir şaplak attı.
‘’o zaman gidip ikinci el dükkanından kostüm almalısın. Çünkü şu andan itibaren kostüm bulman çok zor.’’
‘’hallederim ben dostum.’’ Dedi Andy, zil çalıyordu. Arkasını döndü ve çantasını almak için uzandığında Amy’nin onu izlediğini fark etti. Amy hemen çantasını aldı ve hızla sınıftan çıktı. Andy de çantasını alarak koridora çıktı Amy’e yetişmek için koştu ve onunla birlikte yürümeye başladı.
‘’hey Amy, nasılsın?’’
‘’iyiyim sağol, sen nasılsın?’’ Amy böyle klasik konuşmaktan nefret ederdi.
‘’iyiyim. Bak sana ne diyeceğim, şu cumartesi olacak partide partneri olmayan birini tanıyor musun?’’ sinsice gülmüştü.
‘’Düşünmem lazım.’’-lanet olsun henüz bir partnerim bile yok ve o tatlı gülüşü…-
‘’Aslında gülmen için söylemiştim, benim partnerim olur musun?’’
‘’sen partiyi unuttun ve diğer kızlarında partneri olduğu için bana soruyorsun, değil mi?’’
‘’Hayır hayır. Kesinlikle öyle değil. Unuttuğum doğru ama sadece sana teklif ettim.’’
‘’Pekala seninle geliyorum.’’ Bu fırsatı kaçırır mıydı?
Andy yavaşladı kulağına yaklaşarak:
‘’seni cumartesi saat yedide alırım.’’ Diye fısıldadı…
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alice
FantasyYağmurdan kaçarken doluya tutulmak nedir bilir misin derdi babam. Annemden kaçarken bana tutulmuştu bilirdim. Şimdi daha iyi anlıyordum bunu. Öyleyse ne kadar kolay olabilirdi masum bir çocuğun çığlıklarını duymazdan gelmek. Ya da belki görmezden ge...