Alexander sabahtan beri tarlada çalışıyordu. Sıcağı ve yoğun Güneşi takmamasının tek sebebi az sonra buluşacağı biricik sevgilisi Meryem idi. Bazı günler Meryem'le buluşmak için sözlenirlerdi. Alex o günlerde mecburen tarladan kaçardı ama ailesine fazla iş bırakmamak için daha şafak sökmeden çalışmaya başlar, akşama bitireceği işi öğlenleyin bitirirdi. Annesi Cristoper ve babası Nadas onun için hep endişelenirdi, zira bulundukları bölgedeki toprakların sahibi Kont Slvyus acımasız alçağın tekiydi. Bunu defalarca Alex'e anlatmaya çalıştıysalar da sözlerini dinletemiyorlardı. Alex nihayet işini bitirmiş, sevgilisiyle buluşucakları ormanlık alana doğru koşuyordu. Bugün Meryem'e bir sürprizi olduğunu, çok beğeniceğini söylemişti. Nihayet buluşucakları yere vardığında Meryem'in kendisini beklediğini gördü.
-Çok beklemedin değil mi ?
-Merak etme ben de yeni geldim. Şu sürprizini de amma merak ediyorum
-Hadi gel benimle.
Dedi ve koşmaya başladı Alex, Meryem'in ona yetişmekte zorlandığını anlayınca biraz yavaşladı. Zaten artık istediği yere varmışlardı. Önlerinde bir dönem 58 kişinin intihar etmesinden dolayı adı İntihar Uçurumu olan uçurumun yanındaydılar. İntihar olaylarından dolayı yakınlaşmak yasaktı bu köprüye. Alex Meryeme bakıp dedi ki:
-Buraya 1 haftadır gidip geliyorum, aşağı senin için harika bir şey sakladım.
-Neee 30 metre yükseklikten suya mı atlayacaksın yani. İnsanların burdan intihar etmek için atladığını sen de biliyorsun dimi?
-Merak etme hiçbiri benim kadar iyi yüzemez dedi ve suya atladı Alex. Meryem'e dakikalar saatler gibi geliyor "ya çıkamazsa" endişesi hep onu rahatsız ediyordu. Ama beklediği olmadı. Alex 15 dakika sonra yukarıdaydı. Elinde ise oldukça para eden incilerden oluşmuş bir kolye vardı. Meryem ailesinin durumunu bildiğinden Alex'e bunu nereden bulduğunu sormadan edemedi. Alex ise ben buraya 1 haftadır boşuna dalmıyorum, kimse o sularda bu incilerden olduğunu bilmiyor tabii dedi gülerek. Meryem hediyeyi çok beğenmişti. Ama tam boynuna geçirirken muhafızların çığlığını duydu:
-Hey ne yapıyorsunuz orada
Alex Meryeme çabucak kaç gibisinden bir bakış attı. Meryem ormana doğru kaçarken askerler Alex'in yanına geldi ve ona buranın yasaklı olduğunu söylediler. Alex ise kıvrak zekasını çalıştırarak muhteşem bir bahane uydurdu ve dedi ki:
-Ben şu karşıda gördüğünüz kıyılarda yüzüyordum, ama akıntıya kapılıp buraya geldim. Sonra da tırmanarak yukarı çıktım. Hem bakın kıyafetlerim de ıpıslak.
-Neeee, o uzun kayaları tırmanıp yukarı mı çıktın !?
-Ölüm korkusu insana herşeyi yaptırabiliyor.
Muhafız ise Alex'in kaslı vücuduna baktı ve keşke sıradan bir köy çocuğu olmasaydın, orduda çok işimize yarardın dedi. Neyse seni affettim, bir dahakine dikkatli ol.Alex paçayı ucuz kurtardığına sevinerek eve doğru gidiyordu. Ama evin önünde gördüğü şey onu dehşete düşürdü.
Kız kardeşini askerler almaya çalışıyor, annesi sessizce ağlıyordu. İkisi de karşı koyarlarsa başlarına ne geleceğini biliyordu. Ama Alex sabrı o manzara sonrası taşmıştı. Hemen muhafızların yanına gitti, yerdeki baltayı aldı ve 2sinin de kafasına soktu. Şimdi hepsi içeride sessizce ağlıyordu. Yarın Alex'in son günü olacağını biliyor, plan yapıyorlardı. Bir anda babası bağırdı:
-Buldumm buldummm, Türklerin devşirmelere iyi davrandığını, üstelik ileride iyi makamlara gelebileceğini de duymuştum. Oğlum, ne dersen de tek kurtuluş yolu bu. Alex çaresizce başını salladı. Akşam gizlice kaçıp Türk topraklarına gidicekken Meryem aklına geldi. Ona uğradı, durumu kısaca anlattı. Ve dedi ki:
-Bekle, döneceğim.
Gerçekten de dönecekti ama sıradan bir köylü çocuğu olarak değil...Oy vermeyi unutmayın...