[limon çayı - レモンティー]
taehyung, gecenin birinde, kapısı yumruklanmaya başladığında uyuya kalmış olduğu botanik bahçesindeki masasında yerinden sıçramıştı. önünde kitapları açıktı ve solmuş çiçeğini diriltmek için uğraştığı saksı kenarda duruyordu.
eli doğrulmaya çalışırken önündeki telveleri dibinde kurumuş olan kahve fincanına çarptı ve bu yere düşerek kırılmasına sebep oldu. o kırılmadan ürkerken kapı çalmaya devam ediyordu.
endişeliydi aslında. ortalık fazla tekin değildi bu sıralar. kimin kim olduğunu kestiremeyeceği bir dönemde yaşıyordu ve bu onu korkutuyordu.
üzerindeki geceliği düzeltti ve botaniğin camından sol tarafa doğru bakındı, kapıdakini görme umuduyla ama fazla uzaktı ve seçemiyordu bulunduğu yerden.
pes ederek botanikten çıktı. adımları holü buldu ve kenarda duran tüfeği arkasına saklayarak kapının önünde durdu. derin nefesler aldıktan sonra kapıyı temkinli bir şekilde araladı.
dışarıdakinin havada kalan yumruğu aşağı inmişti ve kendisine bakıyordu. geceden nasibini almış koyu gözler, yorgundu tıpkı taehyung'un uykulu gözleri gibi. susuz kalmış, kuru dudakları aralandı gece misafirinin ve kapıya tutundu.
"kimsiniz? bu saatte kapıya vurmanız hiç normal değil! eğer beni alıp götürmeye kalkacak başka bir askerseniz sizi vurmak zorunda kalacağım." taehyung, titreyen elleriyle tüfeği arkasından çıkarttı ve uzun boylu yabancıya doğrulttu hızla.
evet, taehyung önemli bir profesördü ve şehri işgal eden askerler onu alıp götürmeyi daha önce de denemişlerdi. bundan korkuyordu taehyung. savaşlara, insanların ölümüne bir katkı sağlamak, yapmak isteyeceği en son şey bile değildi. o sadece köşkünde kalıp, botaniği ile ilgilenmeyi, hastane ile iş birliği yapıp yaralı olan insanlara ilaçlar yapmayı istiyordu.
bedeni korkuyla buz kesilmişti ve uykusu böylece uçup gitmişti. yabancı yaslandığı elini zorlukla ağzına götürüp güçlü bir şekilde birkaç kere öksürdü ve taehyung, onun uzun parmakları arasından sıçrayan kanı fark etti.
"zaten-" dedi öksürüklerinin arasından. "yaralıyım."
taehyung'un kaşları havaya kalkarken tüfeği biraz indirdi ama onun yalan söyleyip söylemediğinden emin olamadığı için hala sıkıca kavrıyordu tüfeğin kabzasını.
"lütfen, lütfen yardım et." dedi yabancı. sesindeki acı ton, onu etkilemiş olmalı ki taehyung, yabancının araladığı kabanın altındaki orijinal rengi beyaz olan ama yaralandığı için kana bulanmış olan gömleğe şaşkınca bakıyordu.
"aman tanrım." dedi endişeyle taehyung. elindeki tüfeği kenara nasıl attığını ve devrilmek üzere olan yabancıyı nasıl tuttuğunu anlamamıştı.
kendi cüssesinden daha iri olan adamın kolunu boynuna attı ve onu büyük salonunun kana bulanamayacak kadar mütevazi bir beyazlıkla kaplanmış olan koltuğuna yatırdı.
"sana geldim." diyordu derin nefeslerinin arasında. tüm gücünü kapıyı vurmak için kullanmışa benziyordu. "sana gelmemi söylediler-" gözleri kapandı ve göğsü hızla inip kalktı. "yardım et."
taehyung ne yapacağını şaşırırken kafasını deli gibi sallıyordu. "edeceğim, edeceğim!" diyordu sürekli. ilaçlarını ve tıbbi araç gereçlerini muhafaza ettiği odaya koşturdu hemen. gerekli olabilecek birkaç şeyi kucakladı. geri dönerken bir yerlere takılmamaya dikkat ediyordu.
acısı yüzünden hırıltılı nefesler alan adamın yanında dizleri üzerinde yükseldi. ilk önce kabandan kurtardı onu sonra gömleğini nazikçe sıyırdı üstünden. göğsüyle sağ omzu arasında yer alan bölgeye isabet etmiş mermi, fazla büyük değildi fakat derindeydi. cam şişedeki alkolü döktüğü bezle kanları temizlerken diğer yandan da inleyen yabancıya endişeyle bakıyordu. canı çok yanıyor olmalıydı.
eline aldığı pense ile merminin görünen ucunu tuttu. yabancı, gelecek olan acı için gözlerini ve dişlerini sıkmıştı. taehyung, daha fazla kan kaybını önlemek için elini çabuk tutmalıydı. derin bir nefes aldı ve mermiyi hızla çekti. adamın bedeni kasılmıştı ve taehyung onun tırnaklarının koluna yaslandığını hissetti. o mermiyi yere bırakırken yaralı olanın kendisini tırmalamasına izin vermişti.
yarasına pansuman yapıp da kanamayı durdurması saatlerini almıştı. gün ağarmak üzereydi ve yabancı ateşler içindeydi. taehyung, onun anlına ve koltuk altlarına sirkeli suda ıslanmış bez koymuştu ve arada bezleri tekrar ıslatıyordu.
sargıyla etrafını sarmış olduğu yere baktı sonra yabancının yüzüne çevirdi bakışlarını. "ne oldu sana böyle?"
onun, gece misafiri, ateşi düşüp uykuya daldığında taehyung, uyumaya gitmemişti, aksine limon çayı demlemişti. tek yapması gereken onun uyanmasını beklerken sıcak çayını yudumlamaktı.
-
bir anda yazmaya başladım umarım seversiniz ve umarım berbat etmem, sizleri çok seviyorum~