,,

1.6K 84 44
                                    

çünkü terk etmezsek bu şehri, bir daha asla başaramayabiliriz

Geniş, siyah şapkasıyla kırışıklık dolu yüzünü örtmeye çalışan ihtiyar bir kadın, yapmacık taziyelerini etkisiz bir biçimde sunarken ona anlayışlı gözlerle bakıyordum. Kulaklarım; aynı kelimeleri, benzer tonlarda duymaktan yorulmuş ve kollarım, siyah elbisemin çevresine dolanmıştı. İhtiyarın sözcüklerinin sonlanmasıyla omzuma teselli verici bir şekilde dokunması eşdeğer vakitte olmuştu. Yanımdan geçip giden kadına aldırmayan gözler ile bakarken bakışlarım, karşımdaki adamın irislerine denk geldi.

Güneşin kıvılcımlarıyla ıslattığı mucizevi göz bebekleri suratımı incelerken sanki yalnızca bedenimi değil, ruhumu da ilmek ilmek kökenine işliyordu. Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirdiğimde üç adımda yanıma geldi ve hafif pembeye çalan turuncu dudakları sol kulağıma eğilirken çaresiz ama kararlı bir ses tonuyla mırıldandı.

"Şimdi burayı terk etmezsek," dedi, derin sesinin kutsadığı tüm kutsal şehirler hatrına. "bir daha asla birlikte olamayabiliriz."

Gözlerim, kollarıma sıkı sıkı bağlanan ellerine indi ve sertçe yutkunuşumun ardından bir ağlama dalgası göz pınarlarımı afete mecbur etti. Yanaklarıma süzülen yaşları silmeden onun yüzüne bakmaya devam ederken babamın cenazesindeki duruşumu, durumumu ve umudumu kaybetmiştim.

Gözlerim; onun gözlerindeydi. Bir an, sanki tüm hayatım onun ellerindeydi.

Dokunuşu kaybolduktan sonra başım dönmeye başladı ve beynimin girdaplarındaki yegâne sızıntı, düşüncelerimin kalbine bir hançer sapladı.

"Git," dedi, o ses. "Git, bir daha asla bu şansa sahip olmayacaksın."

Dudaklarıma olan yolculuğunu tamamlamış gözyaşlarımı hızla elimin tersiyle silerken bir başka ihtiyar daha omzumu sıvamaya yeltindi fakat kaçındım ve yüksek sesle bağırdım.

"Bekle," dedim, var gücümle evimizin bahçesinden sokağa fırlarken. "bekle beni!"

Taksiye binmek üzere olan Kim Taehyung'un yüzündeki ışıltıyı bir kez daha görebilmek için ona, ömrümün sonuna kadar beni beklemesini söyleyebilirdim.

Üzerindeki takım elbise ve beyaz gömlek ile bir prensi andıran adamın kollarına koştuğumda, yıllarca bu anı beklemişçesine beni sardı ve sarılışımız, tarih kitaplarına konu olarak girdiğinde alınlarımız çarpıştı. Evet, bu bizim küçük savaşımızdı.

"Tamam," dedim, gülümseyişime tuzlu gözyaşlarım karışırken. "tamam, hadi burayı terk edelim."

Cevabıma karşılık bana sıkıca sarılırken billur kokusunu içime derince çektim ve parmaklarım, saç köklerine saplanırken derin bir iç çektim. Zaman kaybetmeden yola çıkmalı ve terk etmeliydik, burayı. Hem de hemen, acilen.

Taksinin arka koltuğu, yeni başlangıcımızın ilk durağı olurken doruğu yaşamak adına Taehyung'un enfes dudaklarına yapıştım ve nefesimin kesilmesine izin verdim. Öpüşlerimiz arasında gittiğimiz ara sokaklar ve birkaç loş trafik lambası eşliğinde, kiraladığımız arabanın önüne geldiğimizde Taehyung'un bedenine yaslandım ve şaka yapmasını umdum.

"Cidden mi?" dedim, kollarım hâlâ beline yamayken. "Bu araba ile mi?"

"Beğenmedin mi?" diye sorduğunda önümüzde duran külüstüre baktım ve kollarından çıkıp stresin içerlediği ruhum ile saçlarımı ensemde topladım.

sleep on the floor :: kthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin