10. "SWEET HEART"

473 32 4
                                    

Uyandığına emindin. Kalbin o kadar hızlı atıyordu ki uyuyor olamazdın ama rüyadaymış gibi hissediyordun. Kihyun'un bu oda da ne işi vardı? Nasıl bulmuştu seni? Ve günün her saati nasıl bu kadar tatlı ve çekici olabiliyordu?

"KİHYUN"

"Evet ilk seferde tanıdın tebrikler (ismin)!"

"Sen nasıl buldun burayı?"

"Güzel olmuş çok beğendim. Aslında burayı ilk bulan benim ama temizlemek için vaktim olmamıştı. İyi iş çıkarmışsın."

"Nasıl buldun derken güzel olup olmadığını sormamıştım ama cevabımı aldım teşekkür ederim."

Kihyun ile ilk defa yalnız kalıyordunuz üstelik avuç içi kadar bir odada... Az önce uyandığından mı yoksa Kihyun'un üzerinden ayırmadığı bakışlarından mı sersemleşmiştin çözmeye çalışırken koridorda size doğru yaklaşan birilerinin sesiyle Kihyun bir anda yanına sokulup bir elini hafifçe ağzının önüne siper etti. Diğer eliyle de sessiz ol işareti yapmıştı. Sanki ne gerek vardı. Sesin çoktan seni terk etmişti zaten. Yalnız kalbinin sesini bastırmak zor olacaktı. Sesler koridorda yavaşça kaybolurken ağzına siper ettiği elini yavaşça senin omzuna bıraktı ve bir oh çekti.

"Sanırım gittiler. Bu kata birilerinin indiğini bile bilmiyordum. Yakalanmamız an meselesiydi. Sen iyi misin (ismin) ? Yanakların kıpkırmızı olmuş. Nefes mi alamadın yoksa elim yüzünden?"

O an fark ettin nefesini tuttuğunu. Kihyun söylemese daha ne kadar tutardın kim bilir?

"Ohh... Panikten ne yaptığımı biliyor muyum ben? Yanaklarım çok mu kırmızı? Aynammm... Aynam nerde? Ah aferin bana çantamı yukarda bırakmıştım."

Panikten ellerinle yanaklarını soğutmaya çalışırken o kadar şapşal davranıyordun ki Kihyun o sessiz ama en içten kahkahasını atmıştı. Aniden sustuğundaysa ellerini senin ellerinin üstüne koydu.

"Çok şapşalsın. Aynı zamanda çok tatlısın."

"Arkamda başka biri mi var?"

Kafanı yavaşça arkaya çevirmeye yeltendiğinde Kihyun engel olmuştu. Seni kendine çevirdikten sonra yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve gamzenle dudağının arasına bir öpücük kondurdu. Gözlerinin bundan daha fazla açılamayacağını düşünüyordun ki bir öpücük de dudağına kondurduğunda ne kadar yanlış düşündüğünü anladın.

Kihyun yaptığı şey için onaylama bekler gibi geri çekilip yüzüne baktığında aklından geçen şeyler yüzünden o an odadan çıkmanın en mantıklı şey olduğunu düşündün. Odanın küçük olması bu sefer işine gelmişti. Bir çırpıda çıktığın odadan lavaboya zor atmıştın kendini. Kalbin senden bağımsız atıyordu.

Sakinleşip işlerinin başına dönmen uzun zamanını almıştı. Menajer abinin çocuklara eve gidebileceklerini haber vermeni istediği ana kadar şirkette saklambaç oynuyor gibiydin. Ama bu sefer kaçışın yoktu. Beklediğin kadar gerileceğin bir durumsa olmamıştı. Kihyun yüzüne bile bakmamıştı çünkü.

Hem iyi hissediyordun hem kötü. Kihyun gözünün içine baksa eriyeceğinden korkuyordun ki bakmaması bu yönden iyiydi. Bir yandan da olanların rüya olmadığını biliyordun. Kihyun'un sana bu şekilde davranması şizofrenik hissettiriyordu. 'Acaba kendi kendime mi kuruyorum?' diye düşünmekten kendini alamıyordun.

Ancak birkaç günden sonra yurdun önünde çocukları beklerken arabaya ilk binen Kihyun olduğunda konuşma fırsatı yakalamıştın. Her zamanki gibi ilk önce uyanıp hazırlanmış ve evden çıkmıştı. Ve yine her zamanki gibi ikinci gelecek kişinin Shownu olmasına güvenerek yaklaşık 10 dakikan vardı. 

Yalnız nereden başlayacağını bilmiyordun. Ne yani direkt olarak 'o gün beni öptüğünde bir an heyecanlandım elim ayağıma dolaştı, seni düşündüm, şirkette nasıl karşılanır bu durum diye endişe ettim' mi diyecektin. Tabi ki böyle söyleyemezdin. Yaptığın hareketi eninde sonunda anlardı. Ama aranızda ki bu soğukluk çok canını sıkıyordu.

"Günaydın Kihyun"

"Günaydın."

İsmini dahi söylememişti. Ama en azından sesini duymuştun. O bal sesi gitmişti ruh gibi konuşuyordu. Bakışlarını da kaçırıyordu.

"İyi misin sen?"

"Evet."

"Rengin fazla beyaz geldi de bana hasta mısın acaba?"

Elini Kihyun'un alnına koyup ateşine bakmak istemiştin. Kihyun gerek yok anlamında elini havada yakalayıp yavaşça bıraktı. Aranızda ki sessizliği sabahın kör karanlığında bile sulu şakalar yapabilen Minhyuk ve Wonho bozmuştu. İkinizin arasında bir şeyler olduğunu anlıyorlardı ama Kihyun'dan daha önce yedikleri veto sebebiyle mevzuya kimse giremiyordu.

Yalnız o kural Shownu'ya sökmezdi.

*

Olaylar durulmuş, geri dönüş promosyonları henüz bitmişti. Şirkette işlerini erken bitirmiş çıkıyordun ki Shownu'dan aldığın mesaj üzerine yakınlarda olan bir kafeye gidip en sessiz köşeye çekilmiştin. Düşüncelere daldığından Shownu'nun sesine irkilmiştin.

"Kahveni söyledin mi (ismin)?"

"Hayır,seni bekliyordum."

"İyi o halde ben iki amerikano söyledim bile!"

"Aaa sen nerden biliyordun benim ne içtiğimi?"

"Dikkatli bir insanım diyelim..."

"Ona ne şüphe canım. İlk tanışmamızda adımı söylediğimi ben bile hatırlamıyordum. O kargaşada nasıl duyduysan artık."

"Ben bu aralar başka şeyler de duydum. Aslında onlardan bahsetmek için çağırdım seni buraya...."



🌟



💫



YAZAR NOTU: Merhaba gençler... 

Yeni bir bölümle daha karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz. 

Hikayeyi çok uzatmak istemiyorum

Siz ne dersiniz? Konuyu çok uzatmadan bitirmeli miyim? Yoksa heyecanlı bir şeyler katsam mı?

Yorumlarınızı ve minik yıldızlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.

Bu aralar sağlık sorunlarımdan dolayı pek üstüne düşemedim hikayenin ama idare edin beni...

Sağlıkla, huzurla, sevdiklerinizle ve sizi sevenlerle kalın 
💙💙💙DT💜TM

IGNORANT MANAGERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin