dilerim ki

16 1 0
                                    

uyarı:
bu ficde yaşanacak hiçbir şeyi normalleştirmiyorum asla öyle bir düşüncem yok.

argo, küfür, cinsellik, şiddet içerir. kaldıramayacağınızı ya da bu tarz şeylerin hoşunuza gitmeyeceğini düşünüyorsanız hiç okumayın.

...

"başka çarem yok."

yüzüme vuran sert rüzgar sayesinde dağılmış saçlarım uçuşuyor iyice karışıyordu. gözümün önüne gelen bir tutamı elimin tersiyle gözümün önünden ittim. ufacık bir tutamdan dolayı mı gözlerimin önü bulanıklaştı yoksa sarhoş bedenimi dinlemeyen arsız gözlerimin oyunu muydu bilemiyordum.

adım attıkça sızlayan bacaklarım durmak için bana yalvarıyorlardı ama umrumda değildi, buradan uzaklaşmak istiyordum. hem de denizler kadar gitmek istiyordum. arkama baktığımda gecekonduları değil ağaçları görmek istiyordum.

sisli hava yerini korurken, burnumun ucuna damlayan küçük su tanesi ruhumu titretmişti. şu an yağmurun yağmasını istemiyordum, eğer yağarsa cesaretimi kıracağını biliyordum; eh geçmişimdeki tek acımın sebebi de buydu ya. yağmurun cesaretimi kırmasıydı.

solgun tenim yeni renkleri misafir ediyordu yine, bunlar aşina olduğum renklerdi. keşke bir tuval misali farklı renklere, canlı güzel tonlara sahip olabilseydim. bedenime yapışmış kırmızı kan lekeleri, vücudumun çoğu kısmında oluşan morluklar her zaman alay ederdi benimle. ben ne kadar renklere karışmak istesem de sonum anıydı. mor ve kırmızıydım. başka rengim yoktu, hayatım boyunca bunlardan başkasına sahip olamamıştım. keşke aklıma sahip olabilseydim bari.

tanrı'nın bana garezi vardı, ben ne kadar yağdırma dersem diyeyim o yine bildiğini okuyup bardaktan boşanırcasına yağdırıyordu yağmurunu. ama aklıma koymuştum bir kere bu kez ne yağmurlara yenilirdim ne de beni yıllar önce terk eden tanrıya.

gökyüzüne bakıp yalvardığım tanrı, söyle, önce ben mi seni terk ettim yoksa sen mi beni terk ettin?

bunun cevabını ikimiz de biliyorduk ama bana cevap veremezdin değil mi, asla kitaplarda anlatıldığı gibi değildin. hiç yardımsever, bağışlayıcı olmamıştın o yüzdendir benim sana isyanım. bu kez senden medet ummaktansa kendime güvenmeye çalışıyordum; kaçıp kurtulacaktım, önce senden tanrı!

nereye gidersem gideyim peşimi bırakmayacaktın ama değil mi, o adamlar gibi?

koşabilirdim, buna gücümün var olduğuna inandım. halsiz bacaklarımı hızlandırdım evet şimdi hazırdım. bir... iki... üç... yere kapaklandım. sanki sel götürüyordu sokakları, düştüğümde zaten ıslanmamış yerim kalmamıştı şu an daha ağır hissediyordum. 60 kiloluk bedenimi ve kirli zihnimi kaldıramayacak kadar. ama demiştim ya pes etmeyecektim diye, sarhoş beynim hadi bacaklarıma komut ver; kalkıp gidelim...

zor da olsa bedenim yerden kalkınca sarhoş oluşuma da zayıf oluşuma da sövmüştüm, sana yalvarmayacaktım. kaldır beni tanrım, güç ver demeyecektim. kendim baş edebilirim.

keşke telefonum yanımda olsaydı, bir şarkı açar kendime gelirdim. şu an üstümde beyaz uzun bir tişörtten ve altımdaki şorttan, ıslak ayakkabılarımdan başka hiçbir şey yoktu. bir kuruş param bile yoktu. acizliğim her kötü anda kendini gösterirdi bugün de olduğu gibi. hiçbir zaman hazırlıklı bir insan olamayacaktım.

yanımdan şemsiyeyle geçen kadına baktım, siyah büyük şemsiyenin altına saklanmış hızlı hızlı yürüyordu. haline bakılacak olursa çalışan sıradan biriydi evine gitmek için koşuşturuyor olmalıydı, iş saatleri gece yarısına mı çekilmişti? bilgim yoktu ki, benim iş anlayışım bozuktu. mecburen de olsa geceleri çalışırdım, istemediğim yerlerde, istemediğim bedenlerle, hevesle, zevkle çalışırdım. bu da benim en büyük ayıbım olsun ama tanrıya değil kendime.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 13 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

dik dünya teorisi | taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin