Senin Adın Ne?

552 142 73
                                    

Merhaba...

Senin adın ne?

Benim adım çocukmuş, öyle dediler. Küçükmüşüm ben. Yaşım yetmezmiş hiçbir şeye. Anlamazmışım ben.

38 günlük küçük bir bebekmişim. Daha bir ada sahip olmadan, şiddete ve tecavüze uğrayıp öldürülmüşüm.

4 yaşındaki Irmak Kupal'mışım. Komşumuz beni şeker vaadiyle kandırmış, tecavüz ederek boğmuş, can vermişim. Bana zarar vermekten değil, ceza evinde dayak yemekten korkmuş, ağlamış.

5 yaşına gelmişim, ailem beni bale öğrenmem için kursa vermiş. Küçük bedenimden tahrik olunmuş, bedenime ceza kesilmiş.

Annem, babamdan gizli ilişki yaşamış. Sevgilisini görünce öldürmüş beni, daha ne olduğunu anlamadan toprak altına konulmuşum, ellerim güneş görüp ısınmadan, vücudum soğuk toprağın olmuş.

Adım Arzu'ymuş, Fatma'ymış, Ayşe'ymiş benim. 9 yaşındaymışım evcilik oynayacakken, evlendirilme adı altında cinayetim işlenmiş 40 yaşında bir adamla. 10 yaşında dövülmüşüm, beceriksiz olduğum için, çocuk doğuramadığım içinmiş. Oysa küçük kalbim, oyuncak istermiş daha.

Ceylin'mişim ben, küçücük bir kız çocuğu. 10 yaşındaymışım ben. Komşum tarafından öldürülmüşüm. Geriye güldüğüm fotoğraflar kalmış aileme, tüm sevenlerime.

Küçükmüşüm ben daha, büyüyememişim.

Ahmet, Furkan, Yağız'mışım ben. Köklü bir vakıfta 45 arkadaşımla tecavüze uğramışım, ilgi çekici olduğum içinmiş. Ama bir kereden de bir şey olmazmış, bedenim bir kereyi de kaldırırmış... Ama kimse sormamış yüreğim kaldırır mı diye.

12 yaşında küçük bir kız çocuğuymuşum. 7 yıl boyunca 28 'erkek' dokunmuş bana. Bedenimi değil ruhumu mahvetmişler. Adım çıkacağına canım çıkmış.

13 yaşındaki o erkek çocuğuymuşum. Babamın arkadaşı değmiş tenime. Kimseye söyleyememiş, utanmışım.

Yaşım büyümüş, 14 olmuşum. Şeker bayramında kapıları çalmışım heyecanla. Dede dediğim adam içeri almış beni, dokunmuş bana, acımasızca.

17 yaşındaki Helen'mişim. Benden yaşça büyük bir platoniğim olmuş, sevgi adı altında öldürülmüşüm. Sevgi Cinayeti, bir şey olmaz demişler.

21 yaşına gelmişim engelli bir bireymişim. Öz babam 6 sene tecavüz etmiş, söyleyememişim.

22 yaşında yüzde elli engelli, saf bir kızmışım. Beş kişi tecavüz etmiş bana, dokunmuşlar acımazsıca. Bağıramadığım için bırakmışlar onları. Başka kadınların canının yanacağını umursamadan.

Münnevver'mişim bu sefer. Erkek arkadaşım katletmiş beni. Parçalara ayırıp bavullara koymuş bedenimi. İnsanlar bunu değil, neden erkek arkadaşım olduğunu sorgulamış.

Vicdan, yokmuş.

Özgecan olmuşum ben. Okulumdan dönerken minibüste tek kaldığım için istismara uğramışım. Karşı koymaya çalıştığım için yakılmışım. Kesilmiş ellerim, kül olmuş tenim bedenim.

Küçükmüşüm ben, tek istediğim güller, gülücükler dağıtmakmış dünyaya. Öldürülmüşüm, kanlar sıçramış her bir tarafa.

Ben 'sen' mişim aslında.

Senin kardeşinmişim, senin dostun, akraban, komşunmuşum. Her gün sokakta gördüğün o çocukmuşum, her gün gülümsediğini o bedenmişim.

Saçına dokunduğun o kız, topuyla oynadığın o erkek. Ben 'sen'mişim aslında.

Hoşça kal, benim adım çocuk...

Sahi, senin adın neydi?

Adalet değil, değil mi?

*

Eğer istismar nedir diye bir tanım yapacak olursak eğer; "Çocuk istismarı bir çocuğa bir yetişkin tarafından fiziksel ya da psikolojik olarak kötü davranılmasıdır. "olur.

Son yapılan araştırmaya göre cinsel istismara maruz kalan çocuk ve ergenlerden %71'i kadın, %29'u erkek... Bu iğrençliği yapanların % 70'i ise tanıdık. Her gün yüz yüze baktığınız, suratına güldüğünüz, yemeğini yediğiniz, elini sıktığınız o insanlar. 'O yapmaz.' dediğiniz/ dediğimiz o insanlar.

Evet, o insanlar yapıyor. O insanlar küçük bedenlere dokunuyor, zarar veriyor, canlarını yakıyor, daha büyümesine izin vermeden, koşmasına izin vermeden ayaklarını koparıyor...

Her gün yüzüne güldüğünüz, saçını okşadığınız, bazen şeker aldığınız, bazen yanaklarını sıktığınız o küçük bedenler, istemedikleri kişiler tarafından istismara uğruyor. Susturuluyor...

Türkiye'de on iki yaşına gelmeden, tacize ve hatta tecavüze uğrayan milyonlarca çocuk var.

Daha on iki bile değilken. On iki!

Daha annesi kokusuna doymadan, babası sımsıkı sarılıp öpmeden, abisi ablası ile oyunlar oynamadan milyonlarca çocuk katlediliyor. Bedenleri başkalarının elleri yüzünden mahvoluyor. Şanslıysa ölmüyor. Şans deniyorsa tabii buna.

Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Memleketi asıl aydınlığa boğacaklar sizlersiniz!" dediği o çocuklar, büyümeden lanet insanlar yüzünden zifiri karanlığa gömülüyor. Canları yakılıyor, kanatları kırılıyor, bacakları kesiliyor.

Daha koşamadan toprağa gömülüyor...

Güneşi görmeden karanlığa hüküm sürüyor...

Her insan bir çocuktur...

Her insan anasının kuzusudur...

Her insan babasının evladıdır...

SUSMAYIN!

Benim canım yanar diye konuşmamazlık yapmayın. Çocuğun sesi olmak zorundasınız! Geleceğin sesi olmak zorundasınız! Onlara bunu öğretmelisiniz. Susmamaları gerektiklerini göstermelisiniz. 'BAĞIR!' demelisiniz. Çocuğunuza, kardeşinize, kuzeninize, komşunuza...

Hepsine söylemek zorundasınız.

Çünkü biz susarsak biter her şey...

Biz susarsak gelecek susar...

Biz susarsak aydınlık küser...

Biz susarsak karanlık basar...

Biz susarsak, onlar susar...

Geleceği susturmayın, karanlığa sürüklemeyin, farklı renklerde, farklı kokularda açacak fidanları küstürmeyin. Yardım edin. El uzatın.

Çünkü biz de yaşadık. Biz de tattık. Biz de mahvolduk. Eğer istemiyorsak geleceğin de mahvolmasını şimdiden başlamalıyız.

Hanımlar, beyler!

Geleceğin öğretmenleri, doktorları, mühendisleri, hekimleri, psikologları sizlersiniz.

Kendinizi eğitin, insanları eğitin, ses verin, kulak verin, onlar size geleceği versinler.

Gelecek sizin elinizde.

Ve unutmayın;

  Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler. (Nazım Hikmet)

Çocuk'muşumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin