seok-jin: sun hee
sun-hee: seok jin
seok-jin: bugün yanımıza gelip min ji'nin saçına uzandığında onu öldüreceksin sandım
sun-hee: iyi, çünkü bir dahaki sefere onu öldüreceğim
seok-jin: çok tatlısın
sun-hee: yah
seok-jin: seni yemek istiyorum sun-hee
sun-hee çevrimdışı.
seok jin kapısının yumruklanmasıyla telefonu bir kenara bıraktı ve kapıya yöneldi.
kapıyı açtığında karşısında makyajlı bir sun hee görmeyi beklemiyordu.
sun hee hiç makyaj yapmazdı fakat dudağına sürdüğü kırmızı rujuyla ve çekmeyi başaramadığı eyelinerlı gözüyle de güzel görünüyordu.
"seok jin."
sun hee kendisine fazlaca bakan seok jin'in omzuna uzanıp onu dürttü.
"yah, sen bana bu kadar uzun süre bakabileceğini mi düşünüyorsun?"
seok jin omzunu dürten kızı belinden tutup içeri çektiğinde ayağıyla kapıyı kapatmıştı.
"n-ne yapıyorsun?"
seok jin, kızın sıktığı şekerli parfümü içine çektikten sonra gülümsedi.
"çok tatlısın."
sun hee kızardığında ne yapacağını şaşırdı, kızaran yüzünü ona göstermek istemedi ve hızlıca başını seok jin'in göğsüne yasladı.
"sus."
seok jin gülerken sun hee yumruklarını omzuna geçirmeye çalışıyordu.
"sun hee."
"ne var?"
"bana bak."
"hayır."
"hadi ama."
"hayır, suratın çok çirkin."
seok jin sessizliğe büründü.
"seok jin," dedi sun hee. ona küstü sanıyordu. "kırıldın mı?"
seok jin cevap vermeyince kafasını geriye çekti.
seok jin suskunluğunu koruyup başka yöne baktı.
"seok jin," diye mızmızlandı sun hee. "yah, kim seok jin!"
seok jin gülmemek için kendisini sıktı.
"yah, seni seviyorum!"
sun hee bunun bir işe yaramasını diledi. yüzünün kızarmasını umursamıyordu, bu gerçekti: seok jin'den başından beri hoşlanıyordu.
seok jin başını sun hee'ye çevirdiğinde sun hee gözlerini büyüttü.
"ben de seni seviyorum."
ikisi de utançla sustu.
"teşekkürler," dedi sun hee toparlanmaya çalıştığında.
"önemli değil."
ikisi birbirinden uzaklaştıktan sonra bakıştılar.
ve aynı anda birbirlerine uzandılar.
ardından öpüştüler.
ve hikayeleri mutlu sonsuzla bitmiş oldu.