"Saygı değer konuklarım bu eşsiz günümüzde bizleri yalnız bırakmadığınız için sizlere çok teşekkür ediyorum." dedi anne Semra Şah. Bende şefim Münire Hanımdan aldığım emirle konuklara taraf yürümeye başladım. Tepsinin içindeki atıştırmalıkları konuklara sunmaya başladım. O sıra yirmi kişilik topluluğun arasından Deniz Şah ve Nesrin Şah mini sahneye doğru ilerlemeye başladılar. Annelerinin iki yanına yerleşen kızlar hep birlikte konuklarını selamlardılar. Art arda patlayan flaşlar görkemlerini taçlandırmış oldu. Sonra sosyetenin altın kızı Nesrin Şah öne geçip konuşmaya başladı.
"Şimdi sizlere kendi tasarımımdan oluşan doksan parçalık takı kolye koleksiyonumu tanıtacağım hanımlar." diyerek söze başladı. O, herkesin gözünde Möven Holdingin en büyük hissedarı Arslan Şah'ın biricik kızıydı. Sosyetenin seçkin şahsiyetleriyse onu gıptayla dinlemeye başladı. Bense bir köşeye geçip tüm salonun yaptığı gibi onu dinlemeye koyuldum. Sırasıyla konukların önüne getirilen koleksiyonun en değerli parçaları Nesrin Şah'ın anlatımıyla daha bir değerleniyordu. Yanı başımda beliren Buse derin bir iç çekip ellerini önünde birleştirdi.
"Şunlarda ki şıklığa bak Eylül. Hepsinin üzerinde milyar dolarlık kıyafetler, takılar öylece birbirlerine hava atıyorlar. Bunlardaki şansa bizim ki ne?" dedi kıskançlık dolu bakışlarla. Bense bir ona bir kendime baktım. Sonra da Nesrin Şah'ı incelemeye başladım.
" Aramızdaki en büyük fark ne biliyor musun? Onların efendi, bizimse köle oluşumuz." dedim. Silkelenip sırtını dikleştirdi.
“Şu an Nesrin Şah’ın yerinde olmak için nelerimi vermezdim. Ondaki güzellik, boy, para ve -“ bu anlamsız muhabbeti yarıda kesip
“ Benim içeri geçip ufak bir arama yapmam gerekte beni beş dakikalığına idare eder misin?” dedim.
“Tabi tabi sen geç ben buradayım. Hem merak etme Nesrin Hanım daha bir saat kadar konuşur.” Hızla yanından geçip mutfağa girdim. Elimdeki tepsiyi tezgâha bırakıp telefonumu çıkardım cebimden. Yarım satir aralıksız sesiz bir şekilde çalıyordu lanet şey. Arayanın kim olduğunu bildiğimden hemen tuşlara basıp kulağıma dayadım.
“İşteyken beni rahatsız etme diye kaç defa söyleyeceğim sana?” dedim sinirli ama kısık bir sesle.
“Kusura bakma hanımefendi çok meşgul olduğunuzu unutmuşum.”
“ Uzatma da lafa gir. Çünkü her an telefonu kapatabilirim suratına.”
“Neden sinirlisin?”
“Sinirli filan değilim. Sadece yorgunum.”dedim.
“Seni özledim.” dedi. Elimle önem düşen saçlarımı kulağıma iliştirdim.
“Bunun için aramış olamazsın değil mi beni?”
“Tam da bunun için aradım. Ne zaman geleceksin?”
“Gelemeyeceğim. Yani bugün gelmeyeceğim. İşim akşama kadar sürebilir.” Bir müddet hattın diğer ucunda sessizlik oldu.
“ Bilerek yapıyorsun Eylül. Hep bir bahane uyduruyorsun.”
“Görüşürüz.” deyip telefonu kapattım sonrada tamamen devre dışı bıraktım. İçeriden alkış sesleri duyuluyordu. Tam zamanında kapatmıştım telefonu. Hızla çıktım mutfaktan. Görünürde etrafta Buse yoktu. Niye güvenirsin ki bu kıza? Hızla etrafı taradım. Servisler başlamak üzereydi. Önümden geçen Erdem’e
“Sevisi başlatıyor muyuz?” dedim.
“Evet. Karşıdakini al.” dedi. Hemen harekete geçtim. Tekerlekli servis arabasını iterek servise başladım. Sonra onu bırakıp içkileri dağıtmamı istediler. Seve seve kabul ettim. Son içkileri dağıtınca boşları toplamaya başladım.
“Neredeydin sen?” kafamı kaldırınca Buse’yle karşılaştım. Önüme dönüp son bardağı da koyduktan sonra
“Gördüğün gibi buradayım.” dedim.
“Onu demiyorum. Seni aramak için mutfağa geldim yoktun.”
“Uçmadım ya.” dedim.
“Bak cidden geldim ama göremedim seni.” Kafamı salladım. Boşları bıraktıktan sonra tekrardan içeri döndüm. O sıra içeri uzun boylu biri girdi. Flaşlar ardı ardına patladı. Konuklarla selamlaşırken flaşlar patlamaya devam ediyordu.
“Oha Hakan Karer!” dedi ağzını bir metre açıp bana bakarak. Tepki vermeyince
“Yuh tanımıyorum deme bana!” dedi.
“Tanıyorum da senin gibi abartılacak bir taraf göremiyorum. “dedim. Sonra Hakan Bey’î incelemeye başladım. Uzun boyu, kaslı vücudunu ve mavi gözleriyle her anlamda kendini belli eden bir erkekti. Yutkundum.
“Of ya sen ne biçim şeysin kızım. Adam playboy. Tüm sosyetik güzellerin peşinde koştuğu yaratık. Ama gel gör ki gül gibi adam en olmayacak kişiyle sevgili: Nesrin Şah.”
“Sanane kızım kimle ilgilendiğinden? Sonuçta bizim gibilere bakmayacak ya.” dedim.
“Bakmaz orası doğruda ama bir istesin bekâretimi bile veririm.” dedi yine iç geçirerek. Şaşkınlıkla gözlerimi kırptım. Kafayı yemiş bu kız. O sıra Erdem geldi yanımıza.
“O çapkını boş ver de asıl sıradakileri ne yapacaksın?” dedi.
“Hım bak onu ancak rüyadan da görürüsün.” dedi kırıtarak Buse.
“Rüyamda neler gördüğümü bilemezsin güzelim.” dedi Erdem sonra Buse’nin yanına sokuldu. Kafamı sallayıp onları izlemeyi bıraktım. Önem dönünce önündeki bayanlarla konuşan Hakan Bey’e bakmaya başladım. Gerçekten yakışıklı bir adamdı. Bunun yanında varlıklıydı. Sonra konuşturduğu kişilerle objektiflere poz vermek için yana geçti. Sonra sanki bir anlık olsa da bana baktığını gördüm. Ama bu bedenim gibi yorgun olan beynimin bana olan oyunuydu.
*****
Gece vakitlerine dek sürecek partinin hizmetini görmek için Şah Malikânesine çağırılmıştık. Etraf müziğin ritmiyle inliyordu. Yanımdaki kişinin sesini bile zor duyuyordum. Servis katı daha sakin olduğundan oraya çıktım. Hoş kimsenin servise ihtiyacı yoktu ya. Çok sonra çıkacaktım buradan zaten.
“Şşıştt” diye bir ses işitince o tarafa baktım. Orta yaşlı bir kadın bana bakıyordu.
“Ben mi?”
“Evet, sen kızım. Gel al şu elimdekileri geri kalanını sen doğra.” dedi. Sanırım evin kadrolu hizmetlisiydi. Çünkü kıyafetleri bizden farklıydı.
“Ama ben.”
“Uzatma da al şunu bir helâya gideceğim. İnsafın yok mu senin?” dedi. Çaresiz kabul ettim. Tezgâha yönelirken önceden kesilmiş limon parçalarını gördüm. Sanırım birazdan tekila servisi başlayacaktı. Son limonları da doğrayınca kapının açılma kapanma sesini işittim.
“Bitirdim. Başka bir şey var mı?” dedim. Ses gelmedi. Belki de çıkmıştı. Çöpü tezgâhtan alıp çöpe attım. Tam elimi yıkamak için musluğa dokunacaktım ki kalçamda bir el hissettim. Ve dona kaldım.Sonra bacaklarıma doğru kaydı el. Tezgahın üstündeki bıçağı kaptığım gibi arkamı döndüm. O da geriye kaçtı.
"Uzak dur." diye tısladım. Yaşadığım şokun üstüne beni taciz eden kişiyi görmemle şok daha da arttı. Hakan Karer. Elini iki yana kaldırmış bana bakıyordu.
"Pardon ben-" dedi.
"Sen ne pislik?" dedim bıçağı halen ona taraf tutup. Titremeye başlamıştım.
"Gerçekten pardon seni o orospulardan biri sandım." Pişkinliğinden dolayı sinirden sırıttım.
"Seni aşağılık herif. Se...Seni şerefsiz."diye bağırdım. Sesim daha da çatallaşınca konuşmayı kestim. Gözlerim dolmuştu.
"Bak cidden."
"Çekil önümden... Hemen!" Dedim. Dediğimi yapıp kenara çekildi.Elimdeki bıçağı daha sıkı tutup yavaşça kenara geçtim. Sonra hızla öne atılıp kapıya abandım. Merdivenlerden inene kadar elimden bıçağı bırakmadım. Oradan koşarcasına uzaklaşırken elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim.
....ileri de karakterlerin resmini koyacağım. Lütfen vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin...