GİRİŞ

6.7K 302 104
                                    

Merhaba arkadaşlar

Hikayemiz kitap olacağı için giriş kısmı dışındaki bölümler yayından kaldırılmıştır. Gerekli hazırlıklar tamamlandığında buradan duyuru yapacağım.

Bugüne kadar verdiğiniz destek için çok teşekkürler.

Sonbaharın sarı ve yeşili ile renklenmiş çayırlık alan esen şiddetli rüzgarla deniz misali dalgalanırken, gri bulutların arasına gizlenmiş güneş cılız ışıklarıyla sıcaklık vermediği gibi adeta havadaki soğuğa ortak olmuştu. Tüm bunlara rağmen etrafı kaplayan kan o kadar fazlaydı ki sıcak bir yaz günü gibi kokuşmuş, hatta insanların genzine dolup bitmek tükenmek bilmeyen öğürtü seslerine neden olmuştu; ölüme susamış yaratıkların ise sadece iç güdülerini tetikliyordu bu kıyım tablosu.

Bu arada gün derin bir sessizlik içinde öğlene doğru ilerlemekteydi fakat sabahın ilk ışıkları ile iki taraf arasında yine sıcak bir temas yaşanmıştı. Şimdi hiçbir hareketin olmadığı çayırlıkta saatler öncesinin o vahşetini yansıtan tek şey otlara bulaşmış kızıllık ve uzuvları çevreye yayılmış cesetlerdi, hem de binlercesi..

Ovanın kuzey ucundaki denize olan kıyıda, uçuruma dayanmış yüz kadar yaratık açık alanda herhangi bir tehdide karşı saldırı pozisyonunda beklerken, güney uçta ise kayalıkların ardında bulunan boşlukta sıkışmış binlerce insandan oluşan büyük bir ordu vardı. Saklanan ve saldırmayı bekleyen bu iki grup arasındaki güç dengesizliği bakan sıradan bir göz için dahi hemen anlaşılabilirdi. Üstelik aradaki tüm o sayısal farka rağmen...

Yaratıklar güçlüydü, çevikti, savaşmak ve öldürmek için yaratılmışlardı. Son ana kadar hiçbir tereddüt yaşamazlar, ırklarının ölümünden duygusal olarak etkilenmedikleri gibi saldırmak için herhangi bir şüpheye de düşmezlerdi. Oysa insanlar öyle miydi? Yaratıkları buraya kadar geriletmeyi başarmış olmalarına rağmen kendi ırklarının gözlerinin önünde vahşice ölümleri ile büyük bir umutsuzluğa kapılmışlardı bile ancak yine de yılmayıp küçük bir ışığa tutunuyorlardı işte; zekalarına.

Seçkin savaşçılar ve rahiplerden oluşan bir grup iki gün kadar önce gece karanlığı ile yola çıkıp büyük tapınağa, Tanrılardan yardım istemeye gitmişlerdi. Şimdi akıllardaki tek kurtuluş gelecek bu yardımdı çünkü zaten yaratıklar karşısında çok ağır kayıplar yaşamışlardı ve daha fazlası savaşın sonu demekti. Yirmi klan birleşip tüm güçleriyle saldırmalarına rağmen yaratıkların sadece çeyreğine hasar verebildikleri gibi kendi ordularının yarısından fazlasını günlerdir süren bu mücadelelerde çoktan kaybetmişlerdi. Bu nedenle şu an savunma pozisyonu alarak yüksek kayalık bir alanın ardında bekliyorlardı.

Ordunun ön cephesini kapatan bu kayalıkların tepesinde, gözcülerin hemen yanındaki boşlukta klan komutanları saldırı için plan yapmaktaydılar. Dışarıdan bakıldığında her biri iki metrenin üzerinde boyları ve kaslı görünümleri ile birer savaş tanrısına benziyordu ama gelin görün ki yaratıkların muazzam gücü karşısında bir karınca kadar aciz durumdaydılar. İçlerinden biri hararetle konuşmaya başladı.
"Artık seçkinlerden yardım beklemenin gereği yok. Belli ki ya kaçıp saklandılar ya da çoktan Tanrıların gazabına uğradılar. Onları unutun! Beklemek sadece yeni kayıplara neden oluyor ve artık iyi bir planla son saldırımızı yapmamız gerek"
Ardından gri soğuk gözlerini diğer komutanların üzerinde gezdirdi. Bu arada tepesinde topladığı siyah saçlarından çıkışan teller dinmek bilmeyen rüzgarla yüzünü kapatıyordu. Eliyle önüne gelen saçlarını geriye attı ve devam etti:
"Herkes klanlarından en güçlü savaşçılarını seçsin, içimizden bir kişi bu grupla doğuda bulunan ormanlık alana gizlice sızsın ki ben bu iş için gönüllüyüm..."

POTENTHIA  (Kitap Oldu😊)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin