Aniden bir telefon çalar; arayan safari ajansın lideri Selçuk Beydi bunu gören Alp Mirza çok sinirlenir, alaycı bir ses tonuyla telefonu açar...
- Selçuk: Şimdi nerden prim kasıyorsun?
+ Alp Mirza: Senin hiçbir zaman ulaşamayacağın yerlerden.
- Selçuk: Ne zaman bu öz güveninden vazgeçeceksin?
+ Alp Mirza: Ne zaman yenilgiyi kabul edersen...
- Selçuk: Klasik Alp Mirza sözleri.
Der, yüzüne kapatır.
Küçük gördüğü rakibini bu denli özgüvenli görmesi Mirza’yı derinden şüphelendirdi. Sistem kontrolünü sağlayan Efe odaya bodoslama girer Mirza o sinirle aniden arkasını dönüp :
+ Kapı çalma alışkanlığın yok mu ?
- Efe : Çok önemli bir sorunumuz var efendim, acilen sistem odasına gelmelisiniz.
+ Mirza : Düş önüme!
Telaşlı bir şekilde içeri girerler Efe telaşla sistemdeki eksiklikleri gösterir. Az önceki konuşmayı aklına getirir ve Selçuk ‘un neden bu kadar özgüvenli olduğunu anlar Mirza ani bir sinirle elini masaya vurur ve odadan çıkar, spor salonuna gider. Eve dönerken ajanstan ararlar:
- Ajans: Alp Mirza Bey ajanstan arıyoruz, sizinle senaryolar hakkında görüşmek istiyoruz. Adresi mesaj olarak atacağız.
+ Mirza : Tamam.
Çekime giderken ani fren yapan şoför Mirza’ ya hiçbir şey söylemeden arabadan inip ne olduğuna bakarken Mirza o sırada öne doğru eğilip olan bitene bakarken hiç ummadığı bir şeyle karşılaşır...
Evet bu Mirza’ ya bir şeyler çağrıştırıyordu. Aklını karıştıran adeta eskiye götürüp zihnini bulandıran bir şeyler vardı. Mirza bir anda çocukluğuna onu derinden sarsan dönemine geri gitmiş gibiydi. Tıpkı o zamanda ki gibi canı içten içe yanıyor, duygularını tarif dahi edemiyordu.
Çocuğun boynunda ve kollarında gördüğü izler bir şeyler çağrıştırıyordu;
Mirza 6 yaşındayken bir çocuğun görmemesi gereken şeyleri görmüştü ve bunlar onun bu yaşına kadar çocuklardan nefret etmesinde büyük bir rol oynamıştı. Babasının kumar borçlarından, babasından daha çok sıkıntı çeken annesiydi. Günlerce babası yüzünden borçlu olduğu adamlar tarafından işkence görüyor ve yine de o adama tahammül etmek zorundaymış gibi Mirza’ yı da alıp çekip gitmiyordu. Yine berbat bir günün öğlen sularında, Mirza okuldan eve döndüğünde hayatının en büyük şokunu yaşamıştı. Annesi yerde oturmuş ve kollarında cansız yatan o hiç sevmediği babası vardı. Mirza’nın iliklerine kadar nefret bürümüş küçük bedeni acıyla sarsılmıştı; ağlayamıyor, annesinin yanına gidemiyor ve gözlerini cansız bedenden saniye olsun ayıramıyordu.
Mirza şoförünün birkaç kez seslenmesinden sonra kendisine gelebilmişti. Yıllardır ona çocukluğunu hatırlatan her şeyden uzak durmasına rağmen küçük bir çocuğun karşısına çıkmasıyla yerle bir olmuştu.
• Günler geçtikçe küçük çocuktaki o derin yaralar Mirza’nın aklında fazlasıyla soru işaretleri bırakıyordu.
Birkaç gün üst üste çocukla karşılaştıkları o her şeyin film şeridi gibi gözünün önünden geçtiği yere gitmeye başladı. Neden bunu yaptığını, ne amaçla oraya gittiğini o da bilmiyordu ama gidiyordu.
Yine bir gün Mirza sahilde gezmek için bir yandan çocuğu bulma düşüncesiyle oraya gitti, saatlerce oturdu. Sesli bir şekilde kafasını bulandıran şeyleri kendi kendine sorgulamaya başladı.
- Neden bunca zaman kaçtığım şeyler küçücük bir çocuk yüzünden aklımı karıştırıyordu? Onda farklı bir şeyler vardı, bana bir şeyler hissettiren, duygularımı farklı boyutlara taşıyan bir şeyler... Ama ne?
Bu kadar zaman kendisini işe vermiş hayatını hiçbir şey olmamış gibi sürdürdüğü için bu düşüncelere kapılması onun için hiç iç açıcı bir durum değildi bu yüzden kendisini bu düşüncelerden uzaklaştırmak ve tekrar üzerine bir perde çekmek istedi.
Arabasına binip hiç şirkete uğramadan spora sonrasında ise eve geçmeyi planlıyordu fakat kırmızı ışıkta etrafına bakarken sokak arasında o çocuğu gördüğünü düşündü. Işığın yeşil olmasını beklemeden yan yola çok hızlı bir şekilde giriş yapıp o sokağa girdi, arabadan indi etrafa telaşla bakınmaya başladı.
Bir an duraksadı sanki her şey durmuş sadece o varmış gibi hissetti çok fazla telaş yapmadığı halde kalbi korku, bir yandan merakla deli gibi atıyordu ve bunu fazlasıyla duyuyordu. Yersiz bir sinirle tekrar arabasına binmek için büyük adımlarla ilerledi, arabaya bindiğinde ellerini direksiyona vurup kafasını yasladı ve kendisini sakinleştirmek için uğraş verdi. Kendisinde bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı bu sinir, stres, öfke bir anda olacak şey değildi ve ilk defa doktora gitmesi gerektiğini düşündü. Sporu erteleyip hemen hastaneye geçti bir an önce hiç sevmediği o yoğun ilaç kokan o ortamdan çıkmak için hızla doktorun gelmesi için yetkililerle konuştu:
- Mirza: Merhaba.
- Yetkili: Merhaba Mirza Bey. Sizi burada görmeyeli epey bir zaman oluyor.
- Mirza: Rutin olarak hastanede vakit geçirmeyi pek gerekli görmüyorum.
Yetkili bir an tutulmuştu. Böyle bir soğukluk beklemiyordu çünkü Mirza etrafına iyi ama içinde kötü bir insandı bu yüzden insanlar hasta olmasına dahi alışık değildi.
O kadar soğuk ve katıydı ki yetkilinin gülümsemesine fırsat vermek değil ona kalırsa konuşmasın ve sadece hızla işini yapıp muhatabı kesmesiydi.
- Yetkili: Size nasıl yardımcı olabilirim?
- Mirza: Beni bir psikoloğa, psikiyatriye yönlendirirseniz çok hızlı bir şekilde iyi olur.
- Yetkili: Soydan Bey, ülkemizin tanınan doktorları arasındadır sizin için en iyisi olacağını düşünüyorum Mirza Bey. 4. Kat sağdaki ilk odaya geçebilirsiniz sizleri bekliyor olacak.
Mirza çocukluğundan beri asansörlerden nefret eder oranın içindeki basınç ve darlık onu o kadar sıkıyor ki şirkette bile acelesi olmadıkça merdivenleri kullanıyordu.
Merdivenleri tempolu bir şekilde çıkmaya başladı son bir kat kala gözünün karardığını fark etti ama ani hareketlerindendir diye düşünüp umursamadı. Odaya yaklaşırken olduğu yerde duraksadı ve etrafına bakmaya başladı her şeyi çift görüyor gibiydi kafasının içinde o kadar çok ses vardı ki durdurmak istese de başaramıyordu.
Aradan birkaç dakika geçtikten tepesinde heykel gibi duran sinir bozucu bir tiple karşılaştı. Sanırım şu çok meşhur Soydan Bey buydu fakat bu adamın bakışları babasının bakışlarına benziyordu hatta şimdiden sevmemişti kendisini.
- Mirza: Neden tepemde böbreğimi alacakmış gibi dikiliyorsunuz?
- Doktor Soydan Bey: Size de merhaba Mirza Bey. Duyduğuma göre psikiyatriste ihtiyacınız varmış.
- Mirza: Saçma bir şekilde evet.
- Doktor Soydan Bey: Saçma olan yanı nedir?
- Mirza: Serum bittiyse kalkmak istiyorum. Anlatacağım birkaç şey var mümkünse çabuk halledebilirsek...
- Doktor Soydan Bey: Çabuk bitecek demek isterdim fakat konuşmamızdan sonra başka görüşmelerimiz olabilir seans gibi diyelim. Bu yüzden sabırlı ve daha özverili olursak ikimiz için de hızlı geçer.
- Mirza: Pekala müsaadenizle üzerimdeki ilaç kokularından kurtulup odanıza geçelim.
(Mirza’nın Ağzından)
Adeta bir diktatör edasıyla konuşan bir uzmanla karşı karşıyayım ve hızlı geçeceğinden pek emin değilim bu yüzden bu süre zarfı içerisinde sabırlı da olamam gibi duruyor. Bir başka sıkıntı da muhtemelen benden kafamı bulandıran şeyleri, geçmişimi anlatmamı isteyecek.
Eh madem o kadar uzmansın anlattırmadan anlasan da uğraştırmasan beni.
Mirza üzerindeki kefen görünümlü şeyden kurtulup her zamanki spor haline döndü. Odaya girerken kapıyı bir kez tıklattı. Elbette gel demesini bekleyecek kadar nazik değil kendisi anlaşıldığı üzere direk girdi ve doktorun karşısına oturdu. Doktor kafasını dosyalardan ayırıp buyurun demeye tenezzül etmemişti tabii Mirza da bunu umursamıyordu bu yüzden konuya girdi:
- Mirza: Durum hal sorularına gerek var mı? Direk konuya mı geçelim?
- Doktor Soydan Bey: Nasılsınız?
Doktorun öz güveni, diktatörlüğü resmen yüzünden akıyordu. Böyle bir hata yapıp hastaneye geldiği Mirza’nın kendisini paralayası geliyordu ne yazık ki çok geçti.
- Mirza: İyi olsam burada işim ne?
- Doktor Soydan Bey: İstediğim cevap.
- Mirza: Nereden başlıyoruz?
- Doktor Soydan Bey: Öncelikle gerginliğinizden sıyrılıp konuşmaya çalışın aksi takdirde gerginliğinizden dolayı ne ben anlattıklarınıza odaklanabilirim, ne de siz tam anlamıyla anlatabilirsiniz.
Hala konuya girilmemesinden o kadar sıkılmıştı ki adamın hareketlerini bir kenara bıraktı zamanının boşa gittiğini, şuan sporda olmanın huzurunu yaşıyor olması gerektiğini düşünüyordu.
- Mirza: Tamam.
- Doktor Soydan Bey: Saçmalık olduğunu düşündüğünüz halde sizi buraya getiren şeyden başlayalım lütfen.
- Mirza: Halüsinasyonlar, bir takım sinir bozuklukları, yersiz stresler vb. normalde olmayan birkaç şey diyelim.
- Doktor Soydan Bey: Bunların başlama süresi ne zaman oldu?
- Mirza: Yaklaşık 1 hafta oluyor.
- Doktor Soydan Bey: Sebebini biliyor musunuz? Yoksa bilmediğiniz halde mi olan şeyler?
- Mirza: Biliyorum.
Doktor Mirza’nın anlattıklarından sonra şaşkına döner ve sorar:
- Doktor Soydan Bey: Bu kadar yaşanmış olaylardan sonra nasıl bu kadar dik durabiliyorsun uz?
Der ve Mirza şöyle cevap verir:
- Mirza: Ne olursa olsun hayattan vazgeçmedim ve sürekli düşünüp kendimi yıpratmanın bana bir faydasından yana zararının olacağını düşünüyorum. Bu yüzden olumlu şeyler düşündüm hayallerimin peşinden gitmeyi her zaman ön planda tuttum.
Doktor bunca zaman bu kadar büyük bir geçmişi kaldırabilen bir insanın çocukluğuna gidilirse uzun ve stresli günler onları bekliyor olabilirdi.