Kafes

233 8 0
                                    

"Beni eve götürün!Beni lütfen eve götürün!Lütfen,lütfen,lütfen."

Lonnie,kabus nedir bilirdi.Çocukken her gece çığlık çığlığa uyanmaya başladığında anlatmıştı annesi,kötü rüyaların ne anlama geldiklerini.Ama şimdi,kafesin bir kabus olmadığını anlayabiliyordu.

Kafes gerçekti.

"Lütfen."                

  Lonnie,yatağından fırladığı gibi,tel örgüyü parmaklarıyla yakalayıp kapıya bir tekme attı.Fakat bir işe yaramamıştı.Kendini yatağa bıraktı.Yatağın yanında bir sandalye,duvardaki rafta da bir sürahi ve plastik bardaklar vardı.

"Bırakın beni!Lütfen canımı acıtmayın!Bırakın gideyim!" Lonnie öfkeyle tekrar kapıyı tekmeledi.Aslında üşümüyordu ama hissettiği buydu-üşümüs,korkmuş ve yalnızdı."Lütfen beni evime götürün"

Sesi çıkmaz olmuştu.Kapı açıldı ve içeriye Alex girdi.

"Sana ne demiştim ben"

"Ba-bağırmamam gerektiğini"dedi Lonnie.

"O zaman bağırmayacaksın.Birazdan geleceğim."Dedi Alex ve odadan çıktı.

Biraz sonra içeriye bir kadın girdi. Fıtık ameliyatın yapan doktorların giydiği mavi hastane elbisesi,onun da üzerinde beyaz bir önlük vardı.Kafesin kapısı açıldı.Lonnie ne olduğunu anlamadan kadın ona iğne batırdı ve Lonnie derin bir uykuya daldı.

                                                                 ***

"Yirmili yaşlarında,sağlıklı,beyaz bir erkek ceseti.Boy,1.72;kilo,80.Saç,kahverengi.Gözler mavi.Dövme yok..." Polis 2 gün önce ortadan kaybolan Martin Colt'u arıyordu.Bu,bu ay içerisinde kaybolan 16. kişiydi.Polis soruşturma içindeydi ama hiç bir şey yoktu.Çünkü işlerini iyi yapıyorlardı.Lonnie de artık o suçlulardan biri olmuştu,artık o güzel tozpembe hayatı simsiyahtı.

OYUNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin