form your love.

101 8 6
                                    

18.05.22

Gözlerinden akan yaşlar en güzel armağandı dünyaya ve kirli kaldırım taşları da onları senden çalan zebaniler. Çan çiçekleri kabuklarına çekilip ölüm çığlıklarımı körüklemeye başlamışlardı bir gece yarısı.

Yaşama tutunmaya çalışan o küçük çocuk fark etmeden biraz daha düşmüştü ölümün pençesine.

Ürkek el yazının yırtık kağıda bıraktığı izler kazınmıştı göz kapaklarıma.
Defalarca resmetmiştim seni odamızın küflü ve yitik duvarlarına, sana ulaşacağını çaresizce ümit ederken.

Bu satırlar sana değil Çan Çiçeğim,
bu satırlar seni, yıldızları yeryüzüne damlattığımız kutsal ayinimizde benden çalanlara.

Seni anlatamam biliyorsun.

Seni, mürekkebini kalbime akıtan bu niteliksiz kalem ile yaşlı sayfalarda çizerek yaşatamam.

Çünkü biliyorsun sevgilim, eğer sayfalarda yaşayacak kadar basit olsaydı hücrelerin; yazardım seni. Ellerim kelam yazamayacak kadar bitap düşene dek işgal ederdim lügatı, sayfaları.
Ateşe aşık kar kristali kadar cüretkar ve korkusuzca dokunurdu yüreğine sözlerim.

Belki son kez hissederdi yorgun bedenimi, kırılgan ellerin.

Pişmanlığın keskin makasıyla budardım kelimeleri,
kimse ziyaret edemezdi ruhunu ve kimse dokunamazdı bedenine.

Seni bu kez koruyabilmek isterdim sevgilim, senden yoksun bir ömürle sınanmak cehennemi hayallerden koparıp dünya somutluğuna hapsetmişti.
Cehennem yangınlarının en kuytu köşelerinden yanmış parmaklarımı uzatmak isterdim sana, yalnızca son bir kez hissedebilmek için ipeksi saçlarını.

Benden çalındığın gün nakış işlermiş gibi dikilmiş anılarıma, hatıralarıma. Seninle olan her yaşanmışlığımın kaplamış üzerini. Bense tekrar yaşayabilmek için dikişleri tırnaklarımı parçalayarak sökmüşüm. Ve parmaklarım arasından sızan ince kan kirletmiş masumluklarımızı.

Seni anlatamam Çan Çiçeğim, biliyorsun. Dünyaya ait olmayan güzelliğini kelimelerle basitleştirip insan gözüne uyarlayamam.

Seni paylaşamam sevgilim, yalnızca kalbimin en güzel köşelerinde var edebilirim seni, nazikçe.

Ölüm meleği, ürkekçe sardığım kollarımın arasından söküp aldığında seni, gördüğüm gözyaşların boyadı evrenimin her kırıntısını siyaha.

Ve zihnimin her parçası beni yok etmeye yemin etmiş gibi tekrarladı görüntüleri.
Gözlerimin önünde hep sen olacak kadar bozmuştum gözlerimi, neyse ki.

Ruhunu özgür bırakmaya mahkum edecek ne yaşamıştın sevgilim?
Henüz çan çiçekleriyle dolu bahçelerden geçmemiştik, henüz karışmamıştı nefeslerimiz birbirine.

Gözlerin ıslaktı daha, ellerim yüzündeki çiçekleri son kez yeşertirken, hissetmiştim. Hissetmiştim sevgilim.

Gökyüzünde kaybolmak isterken bile kırılgandı düşüncelerin, duygularını gözlerinden anlayamamış aptal ben için şekillendirmeye çalışmıştın kelimeler ağırlığında.

Özgür kalmak uğruna, bunları zihinine misafir etmek zorunda kaldığın için bağışla beni.

Ellerin titreyen ellerimi son kez tutup yüreğin üzerine götürse,
ve tüm yaralarının üstünde çiçekler yetişse, bir kez daha burnuma dolsa destansı kokun.

Günahlarımdan arınmak için dolduruyorum küveti, uyuşukça.
Son bir kez resmediyorum seni ancak duvarlardan daha fani bir yere: bileklerime.
Güzelliğinin tuvali olamayacak kadar naifler,
bağışla.

Portrenden akan kanlar karışıyor berrak suya ve kutsuyor onu güzelliğin. Son kez iz bırakıyor bu dünyaya gözlerin.

Güzelliğin başımı döndürüyor sevgilim, çan çiçeklerinin kokusu biraz daha yakın bize. Artık hissediyorum içimde, ilkbahar çok yakın.

Gözlerim senin görüntünle en ağır uykusuna hazırlanırken masalsı sesin kulaklarımı kaplıyor.

Ellerini hissediyorum sevgilim kirli benliğimde kurtarmak istiyorsun beni, biliyorum.

Çan çiçekleri içinde görüyorum seni, kahkahaların körüklerken ebedi güzelliğini, gülümsüyorsun.

Cennetin kapıları yavaşça aralanırken kirli bir günahkara, yanmış parmaklarım buluşuyor dudaklarınla.

Ve yorgun bedenim güzelliğine karışıyor sevgilim, çan çiçekleri hiç bu kadar güzel olmamıştı.

Bluebell | Last Letter Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin