"Bekle biraz. Böyle kaçıp gidemezsin."
"Bırak kolumu."
" Seni seviyorum."
"Beni sevmiyorsun."
"Bu zamana kadae senin için yaptıklarım, vazgeçtiklerim...Bu sevmek değil de ne peki?"
"Sana inanmıyorum."
"Bana inanmaktan başka çaren yok. Olmamalı. Ben seninim, sen de benimsin. Hâlâ aynı şeyleri hissediyorum."
"Niye bırakıp gittin beni?"
"Zorundaydım. Niye anlamamazlıktan geliyorsun? Sana her gün mektup yolladım. Niye cevap vermedin bana? İçimde bir umut var. Gel kaçalım bu şehirden. Sadece ikimizin olduğu bir yere."
İlk defa böyle sevmiştim ben. Hatta ilk defa böyle sevilmiştim. Her gece hayalleriyle uykuya daldığım, bir türlü nefret edemediğim, en değerlim, aşık olduğum o adam şimdi karşımda. Niye en ihtiyacım olduğu zamanda bırakıp gittin? Tek varlığım senken neden kaçtın tüm bu dertlerden? Kaçmak çözüm olsaydı eğer ben burda olmazdım sevdiğim.
Araz.. Gözlerine baktıkça eski günler geliyor aklıma. Karşımdasın ama sana dokunamıyorum sana. Öpüp koklayamıyorum seni. Sanki her şey için hem çok geç hem de çok erkenmiş gibi. Şimdi kal desem kalır mısın burada benimle? Yoksa yine bırakıp gider misin sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi? Unutabilir misin ilk öpücüğü? Beni unutabilir misin? Nisan ayı seni bana getirdi, hem de ayırdı beni senden. Senin içinde gerçekten hala bir umut var mı? O umutların hepsini giderlen yakmadın mı sen? Ah.. Her şeyim. Dostum, aşkım, annem, babam...
Her hikaye mutlu sonla bitmezmiş, bunu da öğrendik ama mutlu olmayı öğrenemedik. Beni güzel hatırla. Hatırla ki canın yansın biraz, benimki gibi.
Elveda...