Yanık kekik kokularının genzimi gıdıklayan o mayhoş kokusu burnumun direklerini yakarken.
İnsanlara söylemekten sakındığım bütün cümlelerim kırbaçlanan bir atın debelenişleri gibi atıyor eyerini dilimin üzerinden.
Ve ben yıllarca yazılmayı beklenen bu şiirin kıvılcımlarını görebiliyorum dünyanın en alçak yerinden.
Evet gece yine yorganını serdi güneşin üzerine güneş ısınıyor gecenin sersemliğinde.
Ve yıldızlar derdi olmayanların göremeyeceği kadar güzel bu gece.
Yani ben diyorum ki, evet ben diyorum ki yıldızlar dostudur yalnızların ah, bir de yolundan sapıpta kaybolmuşların.
Peşi sıra sararmış yapraklarıyla selamlıyor beni uzunca bir yol ve ben o yolda bana benzeyen binlerce yansımayla karşılaştım,
Hiçbiri ama hiçbiri bakmadı yüzüme oysa biraz ben vardım birazda onlardan bende.
Ne gariptir ki ayna bilmez ayna olduğunu o sanır ki kendi varoluşundan hepsi oysa ki ben çirkinliğime bakıp yakınırdım günlerce.
Ne güzelmişim ben, pamuk şekeri satan amcanın yanaklarmı sıkışı hala aklımda ne sevilesiymişim eskiden.
Şimdi parmaklarımın arasından dağılıp saçıma yapışan şu ağır kokulu dumanın islerini silemiyorum ne saçlarımdan nede ellerimden.
Çıldırasıya kavrıyorum kapaklandığım toprağı tırnaklarımın arasına toprak kokusu işliyor ölenlerde mi böyle kokuyordur kim bilir..
Parmaklarımdan kan çıkarana kadar avuçluyorum toprağı aradığım bir şey olmasa da bulurum belki.
Saatler akıp gidiyor her gün ölüp ölüp yeniden dirildiğim bir gezegenin en dramatik oyuncusuyum ve perdeler kapandığında kimse alkışlamıyor ben yine uyuyana kadar attığım acı çığlıklarla kalıyorum kimsenin duymak istemeyeceği o karga sesimle kanaryalara şarkı söylüyorum bir yaz akşamında. Ve benden başka kimse dinlemiyor kanaryalar bile uçup gidiyor usulca.
Oysa ne zordur hiçbir şey söyleyemeden susup gitmişlerin sessizliği. Ağız dolusu küfürler savururken içinden karanlıktan bir el uzanıpta onu tutacakmış acısını dindirecekmiş ümidini yitirmeyen o insanların acısı ne zordur..
Henüz yıllarda yaşıma yetişebilmiş değil üstelik 5 hayır belki 10 yıl ileriden gidiyorum koşa koşa. Geç kaldığım hiçbir şeye yetişemiyorum yine de.
Şimdi saat kendini öyle bir zamana mıhlamış ki kime sorsam saat kaç diye söyleyemez içinde bulunduğum vakti.
Bana sorarsanız kirli bir oyun var ortada katilde maktülde birer figüran, hayat ilmek ilmek işliyor planını biz uyurken.
Katil ellerinde ki kandan utanırken maktülse soğuk bedenini gömecek bir toprak ararken.
Kim bilir kaç kez dirildik baktığımızda rengarenk çiçeklerin yetişeceğine inanamazdığımız şu kara topraktan kaç kez dirildik yakalayabilmek için hayatlarımızı.
Bana sorsan düpedüz açık bi yalanın ortasında körlüğümüzden kaybediyoruz.
Bir yılan soğuk bedeniyle sarıyorsa yavrularını korumak için beklememek gerek öyle her şeyden göründüğü gibi olmasını.
Yine de tutulup kalıyorum işte bende hayatın bin bir telaşından birine oysa sorsalar bana şu eşref vaktimde her şey yalan her şey çocuk aldatmacadan
ibaret..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vernem Nidahen
PoetryUnutmak istenilen bir şeyi gömüp üzerinde çiçek yetiştirmeye denirmiş vernem nidahen bu kısa cümle kimilerinin mezartaşına yazılı.