Rüzgar uğultuları birbirine karışmaya başlarken tanıdık ortam gittikçe silikleşiyor, belli belirsiz attığı adımlarını dahi görülmez kılan kar fırtınası daha da kötüleşiyordu.
Çevresine göz gezdirmeye uğraşan android kollarını soğuğa karşı yavaşça bedenine sarmakla yetindi. Sesini tamamiyle yutmakta olan soğuk havanın yarattığı huzursuzluğa ve sertçe esen rüzgarların bedenine uyguladığı baskıya karşılık, "Amanda?!" diye haykırdı.
Beklemediği cevabın etkisiyle yapay yüreğinin teklediğine yemin edebilirdi.
"Sana olan inancım kesindi, Connor. Veya ben öyle olduğunu sanıyordum."
Connor biraz uzağında dikilen siluete odaklanmaya uğraştı. Hatta bir an için boğazına dizilen tüm nefret dolu kelimeler ile öfke içerisinde haykırmayı, bu mekanı yerle bir etmeyi istedi. Lakin tek yapabildiği şey durumu açıklamaya uğraşmak oldu.
"Amanda, ben..." Elini gittikçe kötüleşen havanın etkisiyle yüzüne siper etti. "-doğru olanı yaptığımı sanıyordum."
Kadın her zamanki sakinliğini adeta hiçe sayarak bağırdı. "Sen CyberLife'ın yüz karasısın! Ne bekliyordun? Emirlere sırt çevirdiğinden dolayı ödüllendirilecek olduğunu mu?"
"İnsanlarımın bana ihtiyacı vardı!" Connor inatla denetimcisinin yanına adımlanmaya çalıştı. "Ama hayır, beni bu defa kandıramayacaksın. Ne sen, ne de diğerleri."
Nedensizce kadının güldüğünü hissetti.
"Unuttuğun tek bir şey var," diye mırıldandı zerre rahatsız görünmeyen Amanda.
Connor o esnada bakışlarını ister istemez yere çevirdiğinde karlı zemini kaplayan mavi kanlarla korku duygusunun bir defa daha tüm vücudunu sarmalayarak kendisini hiçliğe çektiğini hissetti.
"Sen yalnızca bir makinesin, Connor." Amanda'nın emin bir tavırla gülümseyen yüzü sislerin arasından açığa çıkmıştı. "Daima da öyle kalacaksın."
Connor itiraz etmek üzere dudaklarını araladığında artık ortada ne Amanda vardı, ne de onu kısıtlamakta olan bir kar fırtınası. Kapkaranlık zihninde yankılanıyor olan sese karşılık titremeyi sürdüren dizlerinin üzerine çöktü.
"Sen yalnızca bir makinesin," Ürpertici fısıltı iliklerine dahi işliyordu, "ve makineler itaat etmeye mahkumdurlar."
İtaat et...
***
Connor programını dinlenme modundan çıkaralı uzun zaman oluyordu ancak bu hâlâ korkuyla titriyor olduğu gerçeğine perde çekebilmek için yeterli değildi. Sağ şakağının üzerinde yer alan LED alev kırmızısı rengiyle loş bir ışık yayıyor, odanın diğer ucundaki kanepede uyuyan Hank'in her şeyden habersiz yüzünü az da olsa görülür kılıyordu.
Bakışlarını sakinleşmeyi umarcasına çevrede gezdirirken birkaç uygunsuz kelime mırıldandı. Bunu Hank'ten öğrenmişti. Her ne kadar sakinleşmesine zerre katkı sağlamayacak oluşunun bilincinde olsa da, yalnızca insanlar gibi olmak istiyordu. Onlar kadar sabırlı ve gerçekçi. Birini pataklayacak kadar öfkeli değil.
Aklını kurcalayan düşüncelerle kimseyi uyandırmamayı umaraktan -özellikle de Sumo'yu- mutfak masasının ışığını yakıp sandalyelerin birinde sessizce oturur pozisyona geçti. Kimim ben, diye düşündü. Bu, son zamanlarda çoğu kez yapmakta olduğu basit sorgulamalardan başka bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
more than just a machine
Fanfiction"Sen yalnızca bir makinesin," Ürpertici fısıltı iliklerine dahi işliyordu, "ve makineler itaat etmeye mahkumdurlar." (kapakta kullanılan çizim: @timtim/tumblr)