🍂

107 21 87
                                    

Kırık hissediyorum.

Neden olduğu hakkında hiçbir fikrim yok. Sadece kırılmışım; bir bardak gibi, porselen tabak gibi ufalanıp gitmişim. Savrulmuşum oraya buraya.

Uzun zamandır içimi kemiren tüm bu hislerimi anneme söylediğimde beni buraya getirmeyi uygun bulmuştu: rehabilitasyon merkezi.

Bu saçma değil miydi? Yani ben rehabilitasyon merkezlerinin sadece "ciddi psikolojik sorunları" olan insanlara özel olduğunu düşünürdüm hep. Annem ise ona kendimle ilgili ilk ruhsal problemimi anlattığımda beni buraya yollamıştı. Kırık hislerim canımı acıtıyordu lakin kendi başımayken hep bunun çok da büyük bir problem olmadığına inanmıştım.

Yoksa yanılıyor muydum, bu büyük bir problem miydi? Kırık hissetmek, gündelik sıkıntılara dahil değil miydi?

Ya da sadece annem tarafından istenmiyordum ve beni başından atmıştı.

Bilemiyorum.

Yatakta oturuyorum. Bugün doktorla olan randevum son bulmuş, uyuyabilirim. Zaten uyumaktan başka yapabileceğim pek de bir şey yok. Rehabilitasyon merkezleri birçok şekilde nitelendirilebilirdi lakin bu niteliklerin arasında "eğlenceli" asla bulunmazdı. Bunun sebebini şu an rahatça anlayabiliyordum.

Bu yerden çıkmak istiyordum biraz, hava alsam güzel olurdu. Hava almaktan kastım tabiiki bahçeye çıkmak değil. Her gün yarım saat kadar izin veriyorlar buranın küçük bahçesine çıkmaya zaten. Ben sadece Seul sokaklarındaki o kirli havayı solumak arzusuna kapıldım bir an. Arabaların kornalarından rahatsız olmak, sokakta dolaşan öğrencilerin dedikodularına kulak misafiri olup onlarla dalga geçmek, aniden başlayan yağmurla sırılsıklam olmak...

Sanırım dışarıdaki dünyayı özledim, sanırım şehrimi özledim.

Ben, sanırım normal hissetmeyi özledim.

...

Uzun süredir tek kişilik odada kalıyordum. Bu, çoğu kişiye sunulmayan bir fırsattı rehabilitasyon merkezinde lakin ben bu fırsatın fark etmeden ayağıma geleceği kadar şanslıydım o konuda. Belki de birileri benim hikayemi biliyordu ve yeterince acıklı olduğunu düşünüp tek bir durum için kıyak geçmişti bana.

Bilmiyordum, bilemezdim.

Ama uzun süredir tek başıma bir odaya sahip olduğum günler son bulmuştu bugün itibariyle. Çünkü sadece birkaç dakika önce doktorum yanıma gelmiş, -ki bu daha önce hiç yapmadığı bir şeydi, randevular dışında yanıma uğramazdı- bu odanın başka bir hastaya verildiğini söyleyerek koridorun sonunda bulunan ve sağ tarafta kalan odaya geçmemi söylemişti. O oda tek kişilik değildi, bunu biliyordum.

Ve tabiiki bir oda arkadaşım olacağının farkındaydım. Bir oda arkadaşı, bir oda arkadaşı... evet, ne kadar kötü olabilirdi ki?

...

Yanılıyordum. Bu, olabileceğin en kötüsüydü.

Sebepsizce canımı yakıyor, hiçbir sebebe bağlamadan yaralanmış hissediyor, kendi kendime acı veriyor olabilirdim ama tüm bunların dışında; ben oldukça normal bir insandım. Yenilebilir şeylerle beslenen, düşünme yetisine sahip normal bir insan. Yatağımın sol tarafında, iki adımlık yürüyüşün ardından ulaşılabilen yataktaki adam ise hiç de öyle değildi.

Hadi ama, kızarmış hamam böceği yiyen bir insan ne kadar normal olabilirdi ki?

Bu odaya taşınalı sadece üç saat olmuştu ve benim yeni oda arkadaşım, teknik olarak ilk oda arkadaşım, hakkında öğrendiğim ilk şey buydu. Yemek saatinin geldiğini haber vermek için gelen hemşire sayesinde olmuştu. Hemşire, yemek yememiz için bizi çağırmıştı ve arkadaşın sorduğu soru, yemekte kızarmış hamam böceği olup olmadığıydı. Hemşire; kızarmış hamam böceği olmadığını söylediğindeyse yemeğe inmeyi reddetmiş, yatağında öylece oturmuştu.

don't say goodbye Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin