"Sana cipslerin hepsini yeme demiştim!"
Sıradan bir hayatım vardı. Yolda yanınızdan geçip giden, çoğu zaman yüzüne bile dikkat etmediğiniz binlerce insandan sadece biriydim; basit zevklerim vardı mesela. Koltukta uzanmayı, biraz kaliteli müzik eşliğinde kitap okumayı severdim. Her zaman değil, Jeongguk etrafta olmadığı zamanlarda. Baskıdan yeni çıkmış kitapları koklamak da oldukça hoşlandığım şeylerden biriydi, Jeongguk bunun iğrenç olduğunu düşünüyor ama en başından belirtmeme izin verin; burada onun düşüncelerini umursayan kimse yoktur. Özellikle de ben ve ah, yapmayı sevdiğim onca basit ya da tuhaf şeyin arasında en çokta Jeongguk'un kendi için aldığı patates cipslerini yayıldığım koltukta elimdeki telefonda öylesine şeylere bakarken yemeği severim.
Ve işte, belinin iki yanına koyduğu elleri ve henüz boyattığı kızıl-pembe tutamlarının altında çatık kaşlarıyla üzerime yürüyen kişi de en yakın arkadaşım; Jeon Jeongguk.
Sıradan hayatıma sekiz yaşında dahil olup belki de birbirinin aynısı olan tüm o boğucu sıradanlık kulvarı içinde elimi tutup beni biraz nefes için dışarı sürükleyen yegâne kişi. Aslına bakarsanız, onu tanımlayacak doğru kelimeleri hala bulabilmiş değilim; kızgın olduğunu düşündüğü şu aptal yüz ifadesiyle üzerime yürüdüğü zamanlar aptal bir soytarıya benziyor, güldüğünde küçük bir çocuk, belki de onun dışında kimsenin ilgisini çekmemiş basit bir detayı dünyanın en önemli anıymış gibi boynuna asılı fotoğraf makinesiyle ölümsüzleştirdiği anlarda ise yılların eline su dökemediği eşsiz bir zanaatkâra dönüşüyor. Onu seviyorum, sahi, birazdan onu hiçte yumuşak olmayan bir edâyla tekmeleyip onun cipsinin dibindeki kırıntıları dilimle ıslattığım parmağımla toplayıp mideme gönderecek olsam da gerçekten, tanıştığımız o andan itibaren onu seviyorum.
Başta da belirttiğim gibi, oldukça sıradan bir hayatım, basit zevklerim ve hepsini ayrı ayrı sevip, onlara asla söylemesem de sahip olduğum için kendimi şanslı hissettiğim birkaç yakın arkadaşım var. Aslında, nasıl yaklaşmasını bildiğiniz sürece herkesle anlaşabilen biriyim fakat hayır, onunla hiçbir zaman anlaşamadım.
Onu ve onunla ilgili bildiğim, bilmediğimi sansam bile çok iyi bildiğimi fark edeceğim, şeyleri sonra anlatacağım ama aptal Jeongguk, üzerime atlayıp aptal patates cipslerinin intikamını almak adlı aptal bir amaç için saçımı çekmeye başlamadan hemen önce ondan kısaca bahsetmeme izin verin;
Jeon ikizlerinin küçüğü; Jeon Jungkook.
Sekiz yaşımdan beri bir şekilde hayatımın ucundan kıyısından kendini gösterse de asla gerçekten orada olmayan, siyah dalgalı saçları ve kısa cümleleriyle tenime iğneler batıran yegâne kişi. Jeon ailesinin ilk doğan çocuklarından neredeyse yedi dakika sonra hayatlarına giren ailenin en küçük üyesi ve benim de tam on iki yıldır bakıp da güzelliklerini göremediğim, kıyısından öte gidemediğim o sahil kenarı.
Birbirimizden hoşlandığımız söylenemez. Sanırım(?)
Ve işte bu da, olduğu yerde sürüklenip duran bir yelkenli olan benim ve dünyanın tüm güzelliklerini kendine saklamış bir liman olan onun hikayesi.
&&&
Evvet, sonunda yaptım!
Kendisi hem twin!au hem de fluff bir yoonkook.
Bir zamanlar yine ikiz temalı bir sekai fici yazmıştım fakat kendisi üniversite sınavına hazırlandığım yıla denk geldiğinden hiç de hak ettiği değeri alamadı benden. İçimde bir ukte olarak kalmıştı ama tekrar buradayız işte. Yarım bırakmam umarım, hadi bakalım.
küçük bir not; kitapta yan çift olur mu, olmaz mı henüz karar vermedim, ruh halime göre ne yapacağım değişir.
Bölüm biriktirmeye çalışacağım, muhtemelen yapamayacağım ama olsun. Çok yakında buralarda olmak dileğiyle sonra görüşürüz. H e y e c a n l ı y ı m.
Sevelim, sevilelim efenim. ♥️
Jeon Jeongguk;
Jeon Jungkook;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
between the stars | yoonkook
FanfictionJeon ikizleri siyah beyaz hayatıma girdiğinde sekiz, Jeon Jungkook tüm o sıradanlığıma rağmen kendi renklerine boyanmama izin verdiğinde ise yirmi yaşındaydım. twin!au Jeon Jungkook x Min Yoongi