5

1.1K 36 24
                                    

 Gökhan'ın neden apar topar çağırdığını bilmiyordum, ama acil demesine güvenip yola çıkmıştım. Beni evimden ayırmak için iyi bir nedeni olsa iyi olurdu.

Parka ulaştığımda pek fazla insan kalmamıştı etrafta, yalnızca spor aletlerinin başındaki iki yaşlı adam ve bankta oturan sarışın çocuk. Yüzünü görmeme gerek yoktu, o sarı saçlar yalnız Gökhan'a ait olabilirdi. Hızlı adımlarla yanına gidip oturdum.

"Selam." dedi Gökhan. Biraz tuhaf görünüyordu.

"Ee, ne konuşacaktın?"

"Ha evet. Şey," Biraz durup karşıya baktı. Orada görebileceği tek manzara birkaç kel ağaç ve yeni boyanmış gibi görünen bina olduğuna göre beyni pek de iyi duruma değildi.

"Tüm aşk itiraflarına kibar mı cevap verirsin?" diye sordu Gökhan. Beni parka çağırma nedeni hakkında bir şeyler oluşmaya başlamıştı aklımda, ama ciddiye almadım düşüncelerimi. Çok fazla kitap okuyup çok fazla dizi izlerdim, bu yüzden kurguladığımı biliyordum.

Hala cevap beklediğini fark etmemiştim, sorduğu soru kendi konuşmasının girizgahı sanıyordum. "Pek fazla aşk itirafı almadım." dedim gülerek.

"Aldıklarında?"

"Yani, tabii." dedim, sıkılmaya başlıyordum.

"Neden peki?"

"Karşımdaki de insan sonuçta. Onu üzmeye hakkım yok."

"Beni üzüyorsun." dedi bir anda. Kafamı ona çevirdim, yere bakıyordu.

"Affedersin, bir hata mı yaptım?" Konuşma gerçekten anlamsızlaşmaya başlamıştı, kafamdaki kurgu bile kendini yırtmıştı çok alakasız devam ettiği için.

"İsteyerek yapmadın." dedi, gözlerime ilk defa bakmıştı konuşma başladığından beri. "Sadece her güldüğünde, her konuştuğunda, derste söz aldığında, okulda uyuduğunda, evine giderken... Bilmiyorum, sanırım sadece var olduğun için."

"Varım diye mi üzgünsün? Gökhan, iyi misin?"

Gözleri kayıyor mu diye iyice inceledim, yakınına girdiğimi fark etmemiştim.

"Varsın diye değil, bensiz de varsın diye."

"Ha?"

İstemsiz vermiştim tepkimi, doğru anladığımdan pek emin değildim. Neyse ki Gökhan devam etti.

"Demek istediğimi anladın biliyorum. Sadece... Buna da kibar bir cevap ver ve yolumuza devam edelim."

Ne diyebileceğimi bilmiyordum. Beynim yeni bir kurgu da oluşturmuyordu ki, oluştursa oradan bir diyalog çalardım. Şimdi sadece donmuştu.

"Cevap vermeyecek misin?" dedi Gökhan. Yere bakıyordu ve... Sanırım savunmasız görünüyordu.

"Ben... Benim hislerim aynı değil." dedim. 1 Nisan şakasını ayın 2'sine taşımış olması geldi bir anda aklıma, Talha da Gökhan'dan bahsetmişti o konuşmada. Acaba bu şakayı Gökhan mı tasarladı diye düşündüm, Talha eğlenmek için onun fikrini kullanmış olabilirdi.

"Biliyordum bunu." Acı acı güldü. "Konuşmaya devam ederiz ama değil mi? Lütfen... En azından bu."

Böyle bir durumda 1 Nisan konusunu açmak eğer Gökhan ciddiyse onu kırabilirdi, o yüzden yapmadım. Sadece teselli etmeyi denedim.

"Gökhan, benim en yakın arkadaşım oldun gibi bir şey, farkındasın değil mi? Tabii ki konuşmaya devam ederiz. Hislerim aynı olmadığı için üzgünüm ama bunlar gereksiz değil mi zaten? Önemli olan fikir alışverişi yapmak, ne bileyim, eğlenmek değil mi? İlgi alanlarımız benziyor. Ayrıca düşünmeyi seven insanlardan gibi görünüyorsun, derin birisin. Seninle vakit geçirmeyi isterim, gerçekten."

"En yakın arkadaşın mıyım?" Kafasını kaldırdı. "Asosyal biri olduğunu biliyorum, arkadaşların sadece internetten, değil mi?"

'Buna mı takıldın şimdi?' dedim içimden. Dışımdansa bir kurtuluş yolu denedim.

"İnternet arkadaşlarımla konuşurken karşımdakini görmediğim için çekinmiyorum. Onlara sırlarımı anlatıyorum, bazen gece boyu konuşuyorum. Bir günlükten daha yararlılar çünkü verimli düşünceleri var, eğlenceliler. Onları küçümseyemezsin."

"Yani ona rağmen ben daha mı yakınım?" Gözünde bir umut pırıltısı gördüğüme yemin edebilirdim, ama sesi hala kırılgan çıkıyordu. Doğruyu söylemeye karar verdim.

"Aylardır pek fazla arkadaşım yok. İnternet arkadaşlığının en kötü yanı birbirinizi görmediğiniz için kolay aranız açılıyor. Bunu kavga olarak düşünme, sadece araya mesafe giriyor yani. Sonra biri mesaj atınca eski samimiyetle konuşuyorsunuz yine de."

"Sonuç olarak arkadaşın olmadığı için en yakın arkadaşınım." Durakladı birkaç saniye, söze girmeyince devam etti. "Her neyse, bu da bir şey. Terslemediğin için gerçekten mutluyum."

Mutluyum demesine rağmen ağlayacak gibiydi. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum, ilk kez bir erkeğin benden hoşlandığını duymuştum –Talha'yı saymıyordum. Bir kere ben gay değildim, çocuk daha en baştan kaybediyordu yahu. Arkadaş kozumu da kullanmıştım, bir çözüm yolu aradım.

Parktaki diğerlerinin gittiğini fark ettim, hava da kararmıştı zaten. Konuşmayı bitirip bir an önce eve dönmeliydim.

"Gökhan, seni kırmayı gerçekten istemem, biliyorsun değil mi?"

"Ama kırıyorsun," dedi. "Yapabileceğin bir şey olmadığını biliyorum. Özür dilerim." Sesi o kadar masum çıkmıştı ki bir anda ona sarıldım.

Kafasını boyun girintime yasladı. Bir süre öyle kaldık, o çekilmeden hareket etmemem gerektiğini düşünüyordum.

"Bununla nasıl tatmin olmam ki? dedi, kafasını kaldırmıştı.

"Bilmem, senin sorunun." dedim ben de gülümserken. "Bu arada, çenen omzuma batıyor."

Panikle geri çekildi ve özür diledi.

1 Nisan şakası olsa çoktan söyleyeceğini biliyordum, gerçek olduğuna emindim. Ve böyle birinin benden hoşlanması... hoşuma gitmişti. Benden soğuyana kadar ona iyi bakacağımı biliyordum.

Kim bilir, belki ben de bir gün ona aşık olurdum.

Hikaye bitti. Hatalarım muhakkak olmuştur, bir günde hiçbir plan olmadan yazdım, mazur görün. İyi geceler ^-^

AnkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin