Bir nisan sabahıydı ayın kaçıydı tam olarak hatırlayamıyorum ama günlerden O'nu tanıdığım gündü.
İlk kez kalbimin bana el sallayarak kanat çırpıp uçuşunu izlediğim gündü. Kalbim o gün o an o'na doğru uçtu ve kondu. İçimdeki o kıpırdama o heyecan normal değildi. Ben o gün galiba kendimi o'nda hiç bulmamak üzere kaybettim. Hani derler ya o gün dün gibi aklımda diye. Benim için o gün dün değil sanki hala bugün ve her anımda...
Acaba kendimi o'na hangi anda müptela etmiştim?Buraya taşınalı çok olmadı. Mesken edindiğim bu yeni yer kalbimin ritminin değiştiği yer oldu. Mesleğim en doğal, en güzel anları yakalamaktı. Mesleğim o'nu gördüğü anda anlık görevini kalbime devretti. Kalbim o'nu o gün yakalamıştı işte.
Aldım elime fotoğraf makinesini o'nu gördüğüm o ilk anı ölümsüz yapmak istedim. O tebessümü o gülüşü hiç unutmamak istedim. Gülüşüyle hasta dünyayı iyileştirir dedikleri bu kızdı bence.Kış yapraklarını dökerdi ağaçların. İlkbahar da o kurumuş dalları olan ağaçları, bembeyaz pespembe çiçeklerle avutup hayata bağlardı.
O da o'nu gördüğüm o ilk an adeta kalbimin ilkbaharı olmuştu. Kalbimin ilkbaharına içimde bembeyaz pespembe çiçekler büyütürken buldum kendimi.Her gün aynı saatte ekmek almaya giden o kıza aşık olmuştum.
Artık evden çıkış saatim o olmuştu. O'nu gördükten sonraki evden çıkış saatim, kol saatimin akrebiyle yelkovanının birbirine kavuştuğu zaman olmuştu. Benim için o ekmek almaya giderken uykusuzluktan şikayet eder bir yüz ifadesine sahip olmayan neşeli gördüğüm ilk ve tek insandı.Aldığı ekmeklerin kırıntısını, karınca yuvasına ufalarken görmüştüm o'nu. Her sabah aynı hareketi yapıyordu. Ekmek almaya gidiyor, aldığı o taze ekmeklerin kırıntısını karınca yuvalarına ufalıyordu.
O merhameti miydi ya da o ince ruhu muydu beni benden alan?