sabah kahvaltımda yarım yamalak yemiştim yine her şeyi. midem yiyecekleri kabul etmiyor, katı girmemesi için diretiyordu adeta. büyük bir huysuzlukla masadan sandalyemin gıcırtısıyla kalkıp salona geçmiştim. başım ağrıyordu yine, pazar günleri hep olurdu bu. pazar günü olur, ertesi gün bir şey olmamış gibi düzelirdi. başımı ağrının geçmesini umarak sağa ve sola salladım hızlıca. ağrı neredeyse hiç geçmemiş, aksine daha da zonklamaya başlamıştı. koltuğa uzanarak kumandayı elime aldım. kanallarda gezinirken izleyecek bir dizinin olmasını umuyordum fakat bulmak biraz zor gibiydi. televizyonda bir ley bulamamanın etkisiyle başım daha da kötüleşmişti. arkama biraz daha yaslanarak, "Rana ya, bana oradan bir ağrı kesici ateşlesene be gülüm," diyerek bağırdım mutfağa doğru.
bu benim gizli silahımdır, kız kardeşime ne zaman bir şey yaptırmak istesem sonuna 'be gülüm' getiririm. peh, şu an karşımda duran bir elinde ağrı kesici bir elinde de su olan Rana'ya bakınca bunun fazlasıyla işe yaradığını görmüş bulunuyoruz. ağrı kesici ve suya uzanmış, ona da kıytırıktan bir öpücük atmıştım. ilacı içip su bardağını masaya koyduktan sonra annem içeriye geldi ve kumandaya uzandı.
"verin bi'şunu, yeni dizi başladı onu izleyeceğim. adı da şeydi Tenekeci Kuş muydu, Emekçi Kuş muydu..? şey ya şey şey, Erkenci Kuş." Rana ile göz göze geldikten hemen sonra sırasıyla derin derin nefesler almıştık. şu an şey modundaydık; gülersem çarpılırım. annemden kalkıp çöpleri atma komutunu aldıktan sonra asker selamı çakıp mutfağa koşturduk. artık gülmemek için olan çabamızın sonuna gelip kahkahayı bastık. sakinleştikten sonra çöp poşetini elime aldım. o sırada da Rana hemen odamızda ki çöp poşetini alarak yanıma gelmişti. çöpün kokusu harbiden midemi bulandırmıştı. hani eşek öldürüp çöpe atmışız da bir aya yakındır oradaymış gibi.
başımı çöpün olmadığı tarafa çevirerek derin bir nefes aldım. hızlıca dışarı atmazsam kendimi fenalık geçirecektim, o kadar kötü bir koku yani. Rana ya, ''koş kızım, koş'' dedikten sonra koşturarak dışarı çıktık. evimizin yanında ki çöp bidonuna çöpleri attıktan sonra kapının önüne oturarak derin bir nefes aldı. ayakta dikelirken, ''sen insanları kesip eve getiriyorsun sonra da odamızda ki çöpe atıyorsun, biliyorum ben.'' demiştim gözlerimi kısarak. gözlerini devirdikten sonra, ''tabii canım, sorunluyum ben,'' demesine kaşlarımı aşağılayı bir şekilde kaldırdım, ''ona ne şüphe.''
arada kopan kahkaha tufanının ardından adımızı duymamızla yola dönmemiz bir olmuştu. Rana ayağa kalktıktan sonra yokuşa doğru baktık. Özge ve Sude bize doğru koşturarak geliyordu. arkalarında da Defne ile Elif vardı. ''İrem! Rana! koşun koşun.'' Sude'nin sesini duyduktan sonra Rana'yla birbirimize anlamsız bakışlar attık. ne olmuştu ki şimdi? Rana onlara doğru ilerlerken ben de peşindeydim. Sude, Rana'ya tutunarak derin derin nefesler alıyordu. yorulduğu gözlerinden okunuyordu. Sude kesik kesik çıkan sesiyle Özge'ye döndü, ''kızım sen nasıl yorulmuyorsun, canım çıktı be!'' diyerek derin bir nefes aldı. Elif ve ben gülerken bu sırada da Özge sanki kasları vermış gibi davrandı. ''Biscolata erkeğiyim ben, tell me-'' şarkıyı söyleyemeden kahkahalarımıza eşlik etmişti Özge.
ortam sakinleştikten sonra gülmekten yaşaran gözlerimi silmiştim. ''siz ne diye geldiniz?'' sorusunu yönelttikten sonra, ''hem de koşa koşa.'' diyerek tamamlamıştı Rana beni. aralarında geçen bakışmalardan sonra Defne, ''Bursluluk sınavını kazanmışız kızım!'' demişti. bu sınav için yaklaşık iki buçuk yıldır uğraşıyorduk. hayalimiz hep beraber aynı liseye gitmekti. ortaokulda aynı sınıftaydık fakat liseye geçince her şey değişmişti. Rana ile ben aynı liseye, diğerleri farklı liselere dağılmıştı. liseler açıklandıktan sonra bursluluk sınavı ilanını görmüş ve hayvan gibi çalışmaya başlamıştık.
Özel Ege Lisesi , bu liseye yedinci sınıfta Emir için gitmiştik. Emir, bizim küçük kuzenimiz yüzme kursuna gidiyordu o zamanlar. o kurstayken biz de Rana'yla çıkıp okulu gezme fırsatı bulmuştuk ve çok beğenmiştik, şimdi de hayalimiz de ki liseye gidecektik. aklımdan geçen bin bir düşünceden sonra aniden Rana'yla göz göze geldik ve çığlığı bastık. mutlulukla Sude'ye sarıldıktan sonra diğerleri de çığlıklarla bize sarılmıştı. ''Şimdi, durun. biz, hepimiz, aynı liseye..'' tekrar Rana çığlık attıktan sonra hemen ayrıldım aralarından. şimdi ne yapacaktık? ''bekleyin. okul çok lüks bir okul ve genelde zenginler gidiyor. ya biz alışamazsak? ya bizi hor görürlerse? ya aralarına almazlarsa? ya hiç sevilmezsek?'' kafama Elif'den yediğim sert darbeden sonra kafamı tutarak ovaladım. ''kardeşim sen aptal mısın? o kadar çok uğraş verdik bu okula girebilmek için. bırakın almasınlar aralarına, biz bize yeteriz'' dedi Defne. aslında haklıydı, biz bize yeterdik. çoğu insanın züppe gibi olduğuna kalıbımı da basabilirdim ama ön yargımı bir kenara bırakmalıydım.
derin bir nefes alarak onaylarcasına başımı salladım. ardından avucumu açarak kızlara döndüm. ''çakın, başardık be.'' kızlar beşlik çaktıktan sonra tekrar güldüler. Özge telefondan saate baktıktan sonra tekrar bize çevirmişti bakışlarını. ''biz kaçalım artık,'' onayladıktan sonra hepsine sarılıp içeri girdik. içeri girmemiz ile Rana'yla bağırarak tekrar sarıldık. bu sefer fazla yüksek sesli bağırmamıştık, ailemize bu haberi akşam yemeğinde vermek istiyorduk. odamıza çıktıktan sonra kendimi yatağa bıraktım. ''kitaplarda ki gibi şeyler yaşar mıyız?'' sorusuna karşılık yatakta doğrularak okuduğum birkaç kitabı getirdim aklıma. bir çok psikopat olaylar, silahlar, suçlar, aşklar... falan filan. biraz zor geliyordu bana açıkcası. ''kardeşim ne yalan söyleyeyim, ben pek umutlu değilim.''
Rana gün boyu başımın etini yerken ben de bir yandan kıyafetleri hazırlamaya çalışıyordum. okul formalarını daha almadığımız için ilk günümüzde serbest gidecektik. okul başlayalı üç gün gibi bir süre oluyordu. lise sınıfımız ile bir senedir beraberdik ama 10. sınıfta ayrılmak durumunda oluyorduk. pek de umrumuzda değildi. okul, sınavların açıklanma süresinden hemen sonra sınıfları bilgilendiren bir mesaj yönlendiriyordu ve ertesi gün okula gelinirse artık bu okulda okuduğunuz kabul ediliyordu.
kıyafetlerimizi ayarladıktan sonra annemin sesleneşiyle masaya geldik. annem sofrayı hazırlamış, içeceklerimizi dolduruyordu. sofrayı oturduktan sonra annem bize doğru bakıp, ''sabah ne diye sarıldınız kız öyle?'' sorusunu bize yöneltince Rana ile birbirimize baktık. Rana, ''anne ve baba, size söylememiz gereken bir şey var.'' dedikten sonra resmen otuz iki diş gülüyorduk. babam, ''bak Türkan, bunlar yine bir haltlar karıştırıyorlar demedi deme.'' dedikten sonra annem de onu onaylarcasına, ''haklısın vallahi Tuna, bakalım neler çıkacak yine.'' demişti. Gülmemi engelleyemesem de bozuntuya vermeden durumu toparladım ve Rana'ya dudaklarımı oynatarak üç deyince dedim. Rana başıyla onayladıktan sonra babamla annem 'hadi artık' bakışlarını bize gönderiyorlardı.
biraz daha oyalanıp onları gıcık etmek isterdim ama onların da bu haberi duymaları gerekiyordu. sonuçta kızları İzmir'in en iyi okullarından birine gidecekti hem de bir ücret karşılığı olmadan, tamamiyle kendi bilgi ve başarılarıyla. daha fazla dayanacağımı sanmıyordum. derin bir nefes aldım ve genişçe gülümsedim. sırasıyla parmaklarımı kaldırmaya başladım. üçüncü parmağımı kaldırdığımda Rana ile göz göze gelerek derin bir nefes aldık ve aynı anda;
''Bursluluk sınavlarını kazandık!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAZAR VE ERTESİ
Teen Fictionİrem, Rana, Özge, Sude, Defne ve Elif. hayatları bir anda gelişmişken, gelişmeye devam eden şey başlarını soktukları belalar mı olacak? hata yapmaktan kaçınan altı kızımız ya bir uçurumdan düşerse? onları bu uçurumdan çekecek birileri olacak mı? san...