➳one

232 36 33
                                    

Akaashi Keiji o gece Tanrı'nın unuttuğu bir gemiden düşerken, öldüğüne emindi.

Okyanus sularına gömülmüş bedeni karanlığa doğru çökerken, vücudu hareket dahi edemiyordu. Apaçıktı gözleri alev alev yanmalarına rağmen, gözleri gibi yeşil sulara bakıyordu öylece. Ciğerleri sıkışmış gibiydi, nefes almamaya çabalıyordu ama birazdan içine yüklü miktarda su çekeceğinin de bilincindeydi. Daha ölmemişti, çırpmaya çabaladığı bacakları ve kalçasına giren kramplar gözlerinin önünden akıp giden hayatından çok daha gerçekti. (Ne kadar hayat denebilirdiyse tabii: Akaashi'nin yaşadığı dünya boynuna takılı zincirler ve çalıştırılmaktan nasır tutmuş ellerinden başka bir şey değildi.) Uzaklarda suya kurşun gibi gömülen birkaç figür daha gördü, okyanus yeşili suyun içerisinde silah gibi patlayan dalgalar. Düştüğü gemi de gülle gibi batıyordu suya, yokluğun içine öylece çöküyordu. Kalçasındaki kramp bacaklarına ilerledi, acı dolu bir çığlığı bastırmaya çalışırken ciğerlerine doluştu tuzlu su. Yalpaladı suyun içerisinde, dönmeye çalıştı ancak okyanusun derin karanlığından uzaklaşması gittikçe zorlaşıyor, gözlerinin önündeki film şeridi gittikçe daha gerçekçi bir hal alıyordu.

Akaashi Keiji o gün ölmedi ama Tanrı biliyor ya, sonrasında kesinlikle dilemişti.

Ağa takılmış bir balık misali sudan çekildiğinde ve ciğerlerindeki suyu çırpınırcasına boşalttığında, bir aptal gibi sevinmişti. Güverteye avuçlarını dayamış, başını öne eğmiş ve yuttuğu tüm o tuzlu suyu leş gibi kusmuştu. Güvertedeki tek kurtarılan köle değildi, ayaklarının dibine kusan bir başka biri de vardı. Sonunda soluk alabildiğini -o iğrenç kusmuk kokusunu duyabildiğini- fark ettiğinde, başını kaldırdı.

Devasa geminin bayrak direğinden sallanan kocaman vahşi baykuş ile göz göze geldi. Pençelerini avını yakalamak üzereymişçesine açmış, boynuzlu kafasının ise sadece kafatası kalmıştı -işte tam o sırada, Akaashi o korsan gemisine çıkarılmış olmaktansa ölmeyi diledi.

"Boğulanları kurtardık Kaptan!" dedi biri. "Onları ne yapalım?"

"Bırakın soluklansınlar!" diye seslendi Akaashi'yi korkutacak kadar yakından gelen bir ses. Başını öne eğdi çabucak, kusmuğuyla bakışmamak için güverteye doğru biraz emeklemeye çalıştı ancak omzunu bir çizmenin dürtmesi çok da zaman almadı. "Kımıldama." dedi bir kadın sesi -Akaashi işte buna çok şaşırmıştı, her korsan hikayesinin uğursuzlukla ilişkilendirdiği kadın sesinin böylesi bir güvertede kulağına çalınmış olması beklenmedikti. Sese itaat etmeye karar verdi, dizlerinin üzerine iyice çöküp yere yakın durmaya çalıştı, korsan gemilerinde ne olacağı belli olmazdı. Biri elini koltuk altına dolayıp kaldırdı aniden onu, kendisini tek eliyle böyle kolaylıkla kaldırabilen birinin onu nasıl kolaylıkla öldüreceğini düşününce ürperdi. Bu gemide ölmeyi gerçekten istemiyordu.

"Doğru dur." diye buyurdu tok bir erkek sesi, Akaashi titreyen bacaklarının üzerine dikeldi çabucak. "Adın ne?"

"Akaashi Keiji, efendim." Birkaç kişinin kıkırtısı duyuldu, ama karşısındaki adam gülmedi. Aksine, monoton ifadesini kusursuzca koruyordu. "'Efendim' demen gereken kişi ben değilim. Bu gemideki kimse değil. Eğer birine saygı göstereceksen, ilk kişi Kaptan olmalı." Adam başını iki yana salladı, sanki yaptığı çıkıştan memnun değil gibiydi.

"Washio, yine beceremedin iyi ilk izlenim bırakmayı!" Önceki kadın sesiydi bu, Akaashi öyle anımsadı. İki gürültülü adım sesiyle yanında beliriverdi kadın: koyu kızıl saçları sarı bir bandana ile başının arkasına toplanmıştı, uzun kirpikli göz kapakları onu bitkin gösterecek kadar düşüktü. Ancak en dikkat çeken özelliği, sol kulağından sarkan kayısı kadar yakuttu. Akaashi daha önce hayattında bu kadar büyük ve parlak bir şey gördüğünü anımsamıyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 24, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

beauty behind the madness ➳ bokuakaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin