Sabahın erken saatlerinde uyanışımın sebebini bilmesem bile, bir amacım var bunu biliyorum. Apar topar giyinerek evden çıktım. Yanıma hiçbir şey almamıştım, ama düşüncelerim ağırlık yapıyordu bedenime. Ellerimi cebime koydum, yürüyebildiğim kadar yürüdüm. Bugün o adamı bulacaktım ve ona kim olduğunu soracaktım.
Yürüdüğüm boş sokaklardaki her deliğe, taşların altlarına, köpek kulübelerine baktım, yoktu. Onunla olduğum yerlere de gittim, oralarda da yoktu. Durdum, çok yorulmuştum. Yanımdaki tabelaya yaslandım. Oklar vardı üzerlerinde, okumak için doğruldum. Sanat galerisi, tarihi müze, oyun parkı yazıyordu. Sanat galerisine gitmek istedim. Çünkü gri saçlı adam bir sanat eseriydi. Onu orada bulacağıma eminim. Düz devam etmemi söyleyen okun dediğini yaptım ve yol boyu yürüdüm. "Gwangju Sanat Galerisi" yazıyordu. İçeriye girdim. Çok kalabalık olduğunu söyleyemem ama insanlar az olsa da duyguları tüm galeriyi kaplamıştı. Kimi duygular tablolara bakıyordu, kimileri ise sahiplerini koruyordu. Duygulara ve insanlara değmemeye özen göstererek tablolara baktım. Hepsi birbirinden güzeldi ve hepsinde birer acı vardı. Çizen kişi yanlışlıkla acılarını düşürmüş tabloya ve sonra da almayı unutmuş, olsun yine de güzel duruyordu.
Neredeydi benim sanat eserim?
Buradaki insanların hepsi duyguları tarafından yönetiliyordu. Nasıl bir şey olduğunu denemek için komutayı rastgele bir duyguma bıraktım. Bacaklarımı hareket ettirerek beni üst kata çıkardılar. Biraz ilerledik, duygularım kenara çekildi ve kontrol yine benim elime geçti. Önünde durduğum tabloya baktım. Gri renginden bolca kullanılmıştı.
Omzumda hissettiğim ağırlık ile arkamı döndüm. Buradaydı işte sanat eserim. Onu baktığımı gördüğü zaman koltukların birine oturdu ve oturmam için yer açtı. Yanına gidip oturdum. "Bugün bazı sırları çözmek istiyorum"
"Ah, tabii ki. Nasıl yardım edeceğim?" Gözlerini gözlerime dikmiş konuşmamı bekliyordu.
"Bana kendini tanıtmanı istiyorum," kendimden emin bir şekilde konuştum.
"Demek kendimden bahsedeceğim. Pekâlâ, adım Park Chanyeol."
"Ne, sen Chanyeol müsün?"
"Ta kendisi." Gülümsedi, gülümsedim. Elimi yanağında gezdirdim, aynı yumuşak teniydi. Biliyordum, o ölmemişti. Nasıl tanıyamamıştım. Sarıldım.
"Gitme bir daha beni bırakıp, sen gittiğinde nasıl ağladım haberin var mı? Ölmediğini biliyordum, cenazene gitmedim. Çünkü bensiz ölmeyeceğini söylemiştin. Yanımdasın, artık bırakmam seni."
"Sensin ölmeyeceğim," dedi. Kollarımı boynuna sardım, burnu burnuma değiyordu. "Sensiz ölmeyeceğim." Kendime tembih eder gibi söyledim.
Ben Byun Baekhyun, yıllar önce öldüğü söylenilen sevgilisine sarılan çocuğun ta kendisi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Can You Be My Nightingale? //chanbaek
Fanfiction"Kimsin sen?" "Düşüncelerinin çığlığını duydum." "Saçmalama." "Saçmalamıyorum, onları gerçekten duydum. Yardım istiyorlardı. Ben de yardım edebilirim belki diye geldim. Anlaşılan geç kalmışım."