0.2 A Letter and The Rainy Night

4.8K 294 97
                                    

Min Yoongi o sabah aldığı telefonu hayatında ikinci kez alıyordu.

Karısının öldüğü haberini. Ama bu sefer gerçek olduğu besbelliydi.
Onu bulan komşusun çocuğun travma yaşamaması için Shou'yu evine almıştı.

Yoongi komşunun kapısını çalarken en ufak bir duygu hissetmiyordu. Yaşlı kadın kapıyı açıp gülümsedi.
"Min Yoongi siz misiniz?"

"Evet?"

"Byulie size bir mektup bıraktı dün gece. Sanki her şeyin kötüye gideceğini biliyormuş gibi eğer ona bir şey olursa bunu sana bırakmamı söyledi. Ona hiçbir şey olmayacağını söyleyerek onu azarladım. Ve şimdi de..." Kadın yaşaran gözlerini silip Yoongi'ye bir zarf uzattı.

Yoongi zarfı alıp biraz müsade istedi. Kadın bahçedeki masada okuyabileceğini söyleyip kapıyı kapattı.

Yoongi Min Byul'ün artık onunla konuşacak bir şeyi kalmadığını düşündüğü için şaşırmıştı. Arkasında Min Byul'ün zarif yazısıyla isminin yazdığı zarfı yırttı. Kağıdı sabırsızca açtı.

'Yoongi.
Bu mektubu sana neden yazdığımla ilgili soruların olduğunu biliyorum. Çok da normal işin aslı.
Shou ve ben hakkında seni cezalandırdığımı söylemiştim. Aslında kendimi de cezalandırmıştım böylece. Kendimi yoksulluğa mahkum ettiğim bir hayat, her şeyi de geçip Shou'yu da mahkum etmiştim... Ve Shou akşam babasının eve gelmesinin nasıl bir şey olduğunu, bir babayla güven içinde diğer çocuklara diklenmenin nasıl bir şey olduğunu bilemedi.
Ama vazgeçmek için çok geçti. Sana her şeyi açıklasam bile eskiye dönemezdik. Ve sen de Shou'yu istememiştin. Fakirlik içinde yüzüp gün gelip Shou'ya bir mama bile alamayacak kıvama gelip de su ve unu karıştırıp ona verdiğim günlerde sana hınçlandım ve kendime de. İlaçlarımı alamayıp fenalaştığım günlerde sana ve kendime hınçlandım yine aynı şekilde.
Shou'yu bu hayata biz mahkum ettik, birlikte. Ben onu fakir, babasız bir şekilde ve hasta bir anneyle yaşamaya zorlayarak, sen ise onu varolduğu ilk günden beri istemeyerek. İkimiz de kendi isteklerimiz, hırslarımız ve intikamımızın kurbanı ettik onu. Eğer o doğduğunda senden boşansaydım en azından bir babası ve aylık parası olurdu. Ama sen onu istemediğin için varlığını bile bilmeye hakkın yoktur diye düşündüm. Çok toy ve gençtim Yoongi. Sen ve ben kendimiz için bu hikayenin en suçsuz tarafını günahımızın bedelini ödemeye mecbur bıraktık.
Ve bu yaptıklarımız için çekmemiz gereken bir ceza var. Ölme zamanım çoktan geldi. Ben hayatta en çok sevdiğim şey olan oğlumu bu koskocaman dünyada yapayalnız bırakarak, onun özlemiyle her gün kavrularak yapıyorum bunu. Ben cezamı çekiyorum.
Ve sen de cezanı ona her şeyden iyi bakarak çekeceksin. Onu sana bırakıyorum. Artık velayeti senin üzerinde.
O bir ceza değil, bir lütuf. Ama sen başından en sonuna kadar ona böyle baktın. Ve şimdi bu ona bir ödülken sana ceza oluyor. Ben oğlumun yalnız kalmamasından memnunum. Ama eğer onu başından atarsan seni asla affetmem. İyi bir hayat yaşa Min Yoongi. Oğluma da yaşat.
Son Min Byul'

Yoongi yazılan her kelimeyi güzelce idrak ettikten sonra sinirle mektubu buruşturdu.
"Bunu yaptığına çok pişman olacaksın Min Byul!"

Evlenme hayalleri, mesleğiyle ilgili tüm hayaller... Hepsi bir şekilde kenara sıkışmıştı. Ve Yoongi hiç olmadığı kadar sinirliydi.

;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;

Anahtarın şıkırtısı beynine batıyor gibiydi. Üç kilit vurduğu kapı açılmak bilmiyordu şimdi. Kilitte anahtarı son kez döndürdü ve kapıyı kuvvetle iterek arkasına büyük bir gürültüyle çarpıldı.
Yanındaki küçüğün irkilmesini önemsemedi ve içeri adım attı.
"İçeri geç!"

Çocuk sessizce ayakkabılarını çıkardı ve içeri girdi.

"Ah! Wunga-yah! Geldin mi?"

"Hye Rim! Bana şöyle seslenmeyi kes!"

Kadın kıkırdadı. "Size yemek yaptım. Ve sen küçük, hoşgeldin!"

Çocuk elleriyle oynayarak bir teşekkür mırıldandı.

"Hey çocuk. Ellerini yıka ve mutfağa gel."

Çoktan arkasını dönüp gittiği için çocuğun son cümlesini duyamamıştı.

"Adım Shou..."

Çocuk minik adımlarla banyoya gidip ellerini sabunladı. Yine aynı şekilde masaya oturdu. Sonsuz bi kaybolmuşluk, yalnızlık ve terkedilmişlik duygusuyla doluydu. Ama annesizliğin acısı ana yemekle birlikte ortaya çıktı. Annesinin en çok pişirdiği şey olan bibimbapı yerken yedikleri boğazında düğüm oldu. Sıcacık göz yaşları yüzünü yıkarken bastırmaya çalıştığı hıçkırık sesiyle bakışları üzerine çekti. Hye Rim tek kaşını kaldırarak baktı.
"Tatlım, bir sorun mu-"

"Görüyorum ki aç değilsin. Eğer yemeyeceksen gidebilirsin." Tok bir sesle söylenen Yoongi tabağıyla ilgilenmeye geri döndü. Hye Rim ise yarım kalmış cümlesini tamamlamaya cesaret edemiyordu.
Çocuk Yoongi'ye baktı ve ayaklandı.
Küçük adımlarla mutfaktan çıktıktan sonra Hye Rim iç çekti ve söylendi.
"Yoongi. Ona fazla sert olmuyor musun?"

"Ne yapmamı bekliyorsun Hye Rim. Annesi onu başıma attı ve gitti. Ne yapayım?"

Hye Rim ikinci kez iç çekti ve başını salladı. "İstediğin gibi olsun."

Sonra sessizce masadan kalkıp tabağını evyeye bıraktı. Kalkıp çocuğu aramaya koyuldu. Onu birleştirdiği elleriyle oturma odasındaki koltukta buldu. Sanki koltuğa oturmaya bile korkuyor gibi ucuna ilişmişti.

"İzlemek istediğin bir şey var mı?"

Çocuğun gözlerinde hevesli bir parıltı belirdi.
"Tavşan Momo?"

"Tabiki!"

;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;;

Shou yatağın içinde büzüştü. Çakan şimşek onu çok korkutmuştu.
20 dakikadır dayanmaya çalışıyordu ama artık korkudan ağlamaya başlamıştı.
Eğer bugün ona yemek yapan ve çizgi film açan kadın gitmemiş olsaydı onunla uyumayı rica edebilirdi ama gitmişti.

Hafifçe yataktan indi ve kapıya yaklaştı. Kapı koluna yavaşça uzanıp açarken çıkardığı ses bile onu ürkütmüştü.

Parkeye basan çıplak ayakları bile ürpertiyordu onu. En sonunda kapıya gelince içeri girdi usulca. Çift kişilik yatakta uyuyan çatık kaşlı adamın yanına tırmandı. Adam birden uyanıp kocaman gözleriyle ona bakarken yalvarır gibi baktı Shou.

"Çok korkuyorum baba. Seninle uyuyabilir miyim?"

Oh!Baby Series: Time To Family ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin