Uzaklardan gelen kuş cıvıltılarıyla uyandı. Açık kalmış pencereden gelen serin hava, Cecilia'yı ürpertmişti. Güneşin henüz doğmakta olduğunu gördü. Muhtemelen 1 saat daha süresi vardı uyumak için. Sevindi ve tüm akşam hizmet etmekten şişmiş gözlerini ovuşturdu. Agatha Teyze onu her gece belediye kulübüne götürür, belediye başkanının da içlerinde bulunduğu kalabalık bir grubun önünde dans ettirirdi. Bazen de şarkı söyletirdi. Ancak sadece altın düğmelerden verildiğinde. Ne işe yaradıklarını veya neden var olduklarını bilmiyordu o düğmelerin. Yalnızca birbirlerine değdikçe şakırdadıklarını ve Agatha Teyze'nin onları çok sevdiğini biliyordu. Kafasındaki en büyük soruysa Agatha Teyze'nin evde tonla düğme varken neden onları istediğiydi.
Cecilia'nın bulunduğu odacık küçük, sevimli bir çatı katıydı. Boyaları çatlamış, muhtemelen bir zamanlar mor olan duvarları rutubetten dolayı kirli bir lilaya çalmış, tek tük ve eski eşyalı minnacık bir odaydı burası. Biraz küf gibi koksa da Cecilia bu odayı severdi. Çünkü köylerinin sahibi kralın şatosu en net buradan görülürdü. Karşı dağdaki devasa şato, Cecilia'yı büyülerdi. Bazen saatlerce pencerenin yanında dikilir; o şatonun prensesi olduğunu hayal ederdi.
- devam edecek -
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cecilia
SpiritualBahtsızlık, bıkmışlık ve çaresizliğin sentezlenerek oluşturduğu Cecilia, yaşadığı çöplükten uzaklaşmaya çalışır. Ama bu yolculuğunda unutmamalıdır ki; önyargılardan kaçmak her zaman en zorudur.