Yine Aynı Sözler

12 1 3
                                    

  İlk duyduğum sözler onun söyledikleri gibiydi."Başaramayacaksın,yapamazsın,pek sanmıyorum,senden umudum yok,herkes her şeyi yapmak zorunda değil" diye söylenen cümleler aslında birebir "sen beceriksizsin,sakarsın,aptalsın,hiçbir şeyi beceremiyorsun,herkes zeki ama sen zeki değilsin" cümleleriyle birebirdi.

  Yeni bir iş hayatı derken,  patronun,kısacası ceo'nun bu sözlerine maruz kalmak kimin aklına gelirdi ki.Ama açıkçası her şeyi yüzüme karşı net olarak söyleyen buydu.Sadece bu.Adını bile duymak istemediğim bu diye hitap ettiğim kişi işte. Ama öncesinde bana kapalı sözlerle 'beceriksizsin' demek isteyenler gibi değildi.Ama ne söyleyebilirim ki.Kalbim kırılmıyor mu?Kırılıyor işte.Belki de beceriksizim, çoğu şeyi ilk seferinde anlayıp anlatamıyorum belki de.Bu bir tembellik mi?Bu benim hatam mı?Yoksa etrafımda her defasında bana beceriksiz olduğumu hatırlatanların hatası mı?Ben de kendimi sakar,çirkin,aptal olarak görmeye kodlandım artık.Ama şunu iyi biliyorum ki her şey için elimden gelenin daha fazlasını yapmaya çalışıyorum.İşte insanların şu bakışına da hayranım doğrusu.Bir şeyi beceremezsen o şey için çalışmadın, çabalamadın. Çünkü her şeyin en iyisini onlar biliyor ya.

  Ben bunları kafamda düşünürken bu şahsiyet beni nefret dolusu sözlerle azarlamayı hala bırakmamıştı.Elime onlarca dosya verip bilgisayara geçirmemi söyledi."En azından bunu yapabilirsin dimi" diyerek mesaiye kalmamı, geceler boyunca sürünmemi ister gibi baktı.Başka işim var sanki,kalırım ne olacak ki.

  Herkes evine teker teker giderken ben daha dosyaların yarısına gelememiştim.Beni bırak, bunu kendisi bir günde halledemez ki.Onca dosya var.

  Hiç ara vermeden dosyaları bilgisayara geçirmeye devam ediyordum. Neyse ki geldiğimden beri bana çok yakın davranan Asya, yani benim tasvirimle japoncada "küçük bir tane sevilen" anlamında minik,ufak "Aiko" kahve yapıp getirmişti. Aiko şirkette ki en tatlı kızdı.Zaten konuştuğum bir o, bir de Mehmet vardı.

  Birden uykudan kalktığımı fark ettim ki hala şirketteydim ve dosyaları bitirememiştim."Of, uyuya kalmışım ya." Saate baktım ve daha altıydı.Ama ceo her zaman saat yedi de şirkette olurdu.Bütün dünyayı kurtaracak ya.Neyse ya ben ona hakaret savururken dosyaları bitiremeyeceğim. Bir saatim var.Hadi iş başına.

  Dosyaları daha azaltmaya bakarken on dakikam kaldığını farkettim.Zaman mı hızlı akıyordu, ben mi çok yavaştım? On dakika içerisinde iki dosya bitirebilmiştim.Ama elimde bir dosya daha vardı.Onu da hemen geçiriyim derken kapıdan ceo'nun girdiğini gördüm.Şimdi işim bitti işte.Bu adamın bana karşı acıması yoktu.Başkası on dosyayla kalsa bir şey demezdi.Korkuyordum.Bana doğru geliyordu.Gözlerimiz birbirine bakıyordu.Belkide bir dosya kaldığını duysa beklerdi ha.İki dakikalık iş sonuçta.Tam yanıma geldiği sırada telefonu çalmıştı.Bana işaret parmağını gösterip telefonla konuşmak için odasına geçmişti.İşte bir fırsat deyip son dosyayı da geçirmiştim bilgisayara.Şuan benden mutlusu yok herhalde.İçimde taşan bir mutluluk vardı.Aslında onun suratındaki ifadeyi görmeyi çok istiyordum.

  Telefondaki görüşmesini bitirmiş olacak ki yanıma geldi.Dosyaları sordu ve bittiğini söyledim.Yüzünde beklediğim ifade oluştu gerçekten.Bir iyi kelam etmeden odasına doğru gitti.Beklediğimden değil de bir mucize olabilir diye düşünmedim değil.Bunca yorulmadan sonra bana bir izin verebilirdi.Uykum var ve çok yorgundum gerçekten. Yapacak işim olmadığından kafamı sandalyeye yasladım ki çok erken davrandığımı fark ettim.Bu adam beni rahat bırakır mı? Elinde bir yığın belge getirdi ve şirkette her kata dağıtmamı istedi.Sanki bu benim işimdi de.Neyse laf işiteceğime işi yapmak için acele ettim.En son kattan başladım.O değil,  asansörlere de binemiyordum.Burası nasıl bir şirket ben anlamadım zaten.Neyse belgeleri dağıtmaya devam ediyordum.Dördüncü kata inmiştim. Birden başımın döndüğünü fark ettim. Kendimi toparlayıp belgeleri bitirmek için ilk kata kadar dayandım.Son belgeyi de verecektim ki hızlı ilerlediğim için birine çarpıp yere düştüm.Gerisi karanlık.

   Gözlerimi açtığımda şirketin önünde banka yatmış halde duruyordum.Yanımda çarptığım kişi vardı.Yardım etmeye çalışıyordu.Gözlerimi açtığımı fark etmiş olacak ki "iyi misin?" diye sordu.Birden kalktım ve son belgeyi aramak için etrafa bakındım. "Bunu mu arıyorsun?" diye bana belgeyi uzattı. Ceo'nun kızacağını, geç kalırsam kovacağını düşündüm ve belgeyi hızla çekip koşuşturdum.Bizim kata çıkıp ceo'ya gözükmeyi başardım.Uzaktan yanına gelmemi ister gibi el işareti  yaptı.Yanına gittim.Bana nerede kaldığımı sordu.Bende "yorgunluktan olacak ki başım döndü bayılmışım, kendime gelir gelmez hızla buraya geldim" dedim.Bana istifa etmemi yoksa onun kovacağını söyledi.Bende artık dayanamadım ve içimden geçen bütün cümleleri şiddetle bağırmaya başladım."Kovarsanız kovun ya! Zaten bir bahane arıyorsunuz dimi işten çıkmam için.Her şeyi üst üste veren sizsiniz.Sizin yüzünüze bayıldım.Her şeyin sorumlusu sizsiniz zaten.Ben bana verilen görevleri yapmaya çalışıyorum.Sizse beni kovmak için elinizden geleni yapıyorsunuz!!..Sadece bir şey merak ediyorum.." dedim ve benim böyle davranacağımı kestirememiş ki şaşkınlıktan susup beni dinliyordu. Daha da konuşmaya devam ettim. "Başkalarına güler yüzle yaklaştığınızı çok gördüm,herkese saygı içerisinde davranıyorsunuz.Peki neden ben.Yani bir çok sebebi var tabi.Ama hangisi çok merak ettim.Beceriksiz olduğum için mi? Sakar olduğum için mi, yoksa gerçekten çirkin olduğum için mi?" Son cümleleri art arda  sakin bir şekilde söyledim.Bana garip bir şekilde baktı.Bu yüz ifadesini hiç görmemiştim suratında.Daha fazla dayanamadım ve çekip gittim oradan.Biraz zaman geçti ve yemek arasında geri dönüp istifa belgemi masasına bırakıp çıktım.

   Her şey bana aynı şeyleri hatırlatıyor.Söylediğim bütün cümleleri iyi ki söylemişim.Sanki sadece ona değil de eskilere bütün içimi dökmüşüm gibi rahatladım.Eskiler mi?Yurtta kaldığım günler.Kendi başımın çaresine bakamayınca lise sona kadar yetiştirme yurdunda kalmıştım.Ne yurtta ne de okulda beni seven biri olmuştu.Başkalarına gülen yüzler bana hep kızgın bakıyordu.İşte yurtta ve okulumda herkes aynı şeyleri yapmak zorundaydı.Herkes her şeyi aynı şekilde yapabilir miydi?Bu mümkün değildi işte.Uğraşıp yapamadığım şeyler için azarlandım hep.Hep birileriyle karşılaştırılmak nasıl bir şey.Her insan aynı olmak zorunda mı?Ben kim miyim? Belki hiç bir şeyi pat diye anlayamıyorum.Çağ dışı kalmış uzak biriyim işte.Ama bu benim için sorun değil.Başkaları için sorun.Ben böyle seviyorum.Biraz çağ dışı,biraz yolun yarısı,biraz marsla satürn işte.İpe tutundum sallanıyorum sadece.Ama en iyisi hangi kısım biliyor musunuz?Ben benim işte..Ben böyleyim..Ve ben kendimi ben olabildiğim için seviyorum.

  Ne kadar kendi ayaklarım üstünde duramayacak mışım gibi baksalar da yıllardır, yazdırdılar bana da bir iki kitap.Ben de kendime imkansız gibi baktım çünkü.Ama başardım işte.Yazar oldum.Hem de çok sevilen bir yazar.Sevilmek değildi gayem.Sadece insanlara kendini sevdirmek.

  O sınava gir,bu sınava gir.İnsanları zeka seviyelerine göre derecelendirmek çok da mantıklı gelmiyordu bana.Yetenek denen bir kavram vardı. Ve herkesin yürüdüğü,geçtiği yollar aynı derecede değildi.Bazıları görmediği,bilmediği konuları öğrenince cahilmiş gibi bakıldı.Bazıları parası olmadığı için okuyamadı.Bazısı çok çalışsa da başaramadı.Ama yetenekleri vardı.Ama herkes aynı seviyede eğitim görüyor diye bakıldı yıllarca.Hayır öyle değildi.Herkesin anlayışı,ailesi,yaşayışı,duyması,okuması,algılayışı aynı değildi.Yani kısacası balıktan uçması, kuştan da yüzmesi istendi.Böyle bir şey mümkün bile değildi.O kadar yıllardır okullara para harcayıp mezun olamayanlar vardı.Ama bırakılmıyordu.Çünkü insanların düşüncelerini umursuyorduk hep."Ne derler". Bunu asla düşünmeyin.Kendiniz olun.Sadece iyi,doğru bir yolda ilerleyin.

Sesimi Kimseye duyuramıyorunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin