Hükmün adı Sürgün oldu. Yazgısında boğulduğu şehrin yollarında artık midesi bulanıyordu. Daha sürgün kararı henüz çıkmamışken o şehrin sınırına ulaşmıştı. Şehrin son bulduğunu gösteren toprak yola çıkınca durdu ve son defa omzunun üzerinden geriye baktı. Yüzüne takındığı hafif bir tebessüm onu buraya getiren yazgısına meydan okur gibiydi...
Adora açık düzlüğün ortasında geriye dönüp baktı. Kimsenin olmadığını görünce biraz soluklanmak için durakladı. Tüm olup bitenlere inanamıyordu. Her şeyin hızla aktığı bir gün geçirmişti. Tüm olup bitenlere inanamasa da, kim olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Kendi zihninde defalarca reddetti, ışığı reddetti, içindeki o kıvılcımı reddetti... O böyle biri olamazdı. Ama daha fazla bunu gizleyemedi. Hırçın ve sinirli yapısı dün meydanda giriştiği bir münakaşada kendisini ele vermesine sebep oldu. Meydandaki herkes önce şaşkınlıkla dona kaldı, sonrasında korkudan kaçacak delik aradılar ve göz açıp kapayıncaya kadar tüm meydan boşalmıştı. Ve belli ki haber anında herkese yayılmıştı.
O andan sonra Adora gittiği hiçbir yerde tek bir kişiyle dahi karşılaşmadı. Sokaklar bomboştu. Dükkanların kapıları açık içlerinde kimse yoktu. Nöbetçi kuleleri dahi boş gözüküyordu. Etrafı hareketlendiren tek şey rüzgarın ta kendisiydi.
O geceyi kendi evinde geçiremezdi. Uzaktan yayılan dumanları gördü. Evinin olduğu sokak tarafından geceyi aydınlatan alev dalgaları yükseliyordu. Ne olduğunu anlayınca koşmak istedi, ama yapamadı. Dizleri onu daha fazla ayakta tutacak güce sahip değildi. Yere çöktü ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Tüm bunlara rağmen bir daha gözyaşı dökmemek için yumruklarını sıkıp hırsla ayağa kalktı. O evin içindeki geçmişinden kalan son hatırları da içine gömerek oradan uzaklaştı. Gece çökene kadar ara sokaklarda gizlice dolanmayı başardı. Nereye gittiğinin ne yaptığının hiçbir önemi yoktu.
Aniden uzanan bir kol onu omzundan çekiştirerek geçmekte olduğu daracık sokaktaki bir kapıdan içeri soktu. Adora çığlık atacak bir kız değildi, ama avuçlarından yayılıp kollarını sarmalayan ışık huzmesi arttıkça kendi korkmaktan çok karşısındakine korku salabileceğini biliyordu. Kapı ardından kapanırken ışıldayan kollarını dönüp kendisini çeken kişiye doğrulttuğunda gerileyip tökezleyerek yere düşen dostu Farfara'yı gördü. Rahatlık vücuduna öyle aniden yayıldı ki bir anda etrafı aydınlatan ışık huzmeleri yerini içerideki cılız şömine ateşine bıraktı.
O geceyi huzurla geçiren Adora, dostu Farfara ile çok konuşmadı. Farfara, Adora'dan korktuğu için değil, onun derdini anladığı ve kelimelerin gereksiz olduğu için pek konuşmamıştı.
Daha gün aydınlanmamıştı ki Farfara sokaktan gelen seslere uyanmıştı. Belli ki bir grup cadı avcısı iş başındaydı. Dostu Adora'yı uyandırdığı için üzgündü. Çocukluklarından beri neredeyse her gün görüştüğü dostuna veda etmek zor gelecekti. Kendi kuşandığı zırh gibi, Adora'nın zihni gibi çelikten olmak istedi, ama bir kenara yaslanmış çelik kılıcına ve zırhına bakınca gülümsedi.
Farfara'nın çok erzağı yoktu. Bir kumaş parçasının içine sarabildiği kadar yiyeceği sarıp Adora'yı uyandırdı. "Gitme vaktin geldi," dedi fısıltıyla.
Adora, olup biten her şeyin rüya olması hayaliyle yanıp tutuşan bir halde yatağından sıçradı. Kafasını ellerinin arasında sıkıştırıp kendini toparladı. Farfara'ya sarılırken "Tekrar görüşeceğiz," dedi ve eline tutuşturulan erzak bohçasını kapıp hızla dar sokağın karanlığına karıştı.
Adora, geriye dönüp daha fazla geçmişine takılmaması gerektiğini düşünerek, soluklanırken zihnindeki bu son anıları da bir kenara bırakarak önünde akan yola baktı. Güneş ufukta doğmak üzereydi ve o güneşin doğuşuna gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adora'nın Dünyası
FantasyHükmün adı Sürgün oldu. Yazgısında boğulduğu şehrin yollarında artık midesi bulanıyordu. Daha sürgün kararı henüz çıkmamışken o şehrin sınırına ulaşmıştı. Şehrin son bulduğunu gösteren toprak yola çıkınca durdu ve son defa omzunun üzerinden geriye b...