Biliyorum çok uzun zamandır bölüm atmıyorum. Çünkü içimde beni kemiren görünmez canavarımla mücadele ediyordum.
Diğer tüm hikayelerime yeni bölüm atacağım bu hafta. Ve büyük ihtimalle bu Rehebilatasyona girmeden önceki son bölümüm olacak. Pazartesi 25 Eylül de Rehabilatsyona yatırılacağım. Birkaç hafta sonra görüşürüz.
Medya: Selena Gomez - Good For You
Sedyeden doğrulup oturur pozisyona geçtim. Avril doktorla konuşurken sıkıntıyla iç geçirip ayaklarımı sedyeden aşağı doğru hızlıca sallandırdım. Saçlarına aklar düşmüş gözlüklü doktor Avril'in eline bir reçete sıkıştırıp yanıma geldi.
"Valeriya, teknik kontrolleri yaptık şimdilik büyültülecek sorun yok ilaçların bittikten 1 hafta sonra yeniden gel. Ama mutlaka aç karınla gel."
"Neden kahvaltı mı ısmarlayacaksınız?"
Kendi iğrenç espirime kendim gülerken Avril doktora mahçup bir gülümseme gönderip kolumdan tutup çekiştirdi. Odadan çıkıp koridorda yürürken beni hala azarlıyordu. Kesinlikle abartıyordu. Hastahanenin bahesine çıkıp kapının yanındaki büyük duvara sırtımı yaslayarak derin bir nefes aldım.
Oksijen seni seviyorum.
"Valeriya, burada kal ben 2 sokak aşağıdaki eczaneye gidip ilaçlarını alacağım. Geldiğimde seni urada bulamazsam bu sefer cidden abine şikayet etmek zorunda kalırım."
Omuz silkip yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim ve hastanenin bahçesinden ayrılışını seyrettim. Kalbimde küçük bir delik vardı ve bu her geçen gün ciddi bir sorun haline geliyordu. Kalbim yeteri kadar kan pompalayamadığı için kalbimin hızlandıracak aktiviteler yapmamalıydım. Heycanlanmak, korkmak, koşmak gibi.
Kolumdaki saate baktığımda saat gece yarısına geliyordu. Avril işe gittiğinden hastaneye anca akşam gelebilmiştik. Sıkıntıyla oflayıp yaslandığım duvarın önünde yere çöktüm. Bacaklarımı kendime doğru çekip kollarımı etrafına dolayarak etrafta koşuşturan insanları izledim. Birkaç sakika sonra siyah ve nerden bakarsan bak pahalı görünen bir araba önümde durdu. Kaşlarımı çatarak ayağa kalktım. İçime doluşan hissi sevmemiştim.
Arabadan dün gece 'Babacığım olur musun?' dediğimde yüzüme sinirle bakıp giden adamdı. Deniz gözlü adam. Etrafında hızlıca dönerken birilerini arıyor gibiydi. Gözleri en sonunda beni bulunca hızla yanıma geldi.
"Şimdi yapacaklarıma sakın itiraz edip ses çıkarma. Yoksa birkaç saniye içinde ölürüm ufaklık." Dedikten sonra sağ kolunu belime dolayıp kendine çekti. Sırtımı duvarla buluşturarak sol kolunu duvara dayayıp yüzünü yüzüme yaklaştırıp dudaklarımız arasında 3 santim kala durdu
"Neler oluyor?"
"Lütfen ses çıkarma. Sadece bana ayak uydur ufaklık." Derken neredeyse dudakları dudaklarıma çarpıyordu.
"Adın ne?"
"Christian."
"Bende Valeriya." Diyip kıkırdadım. Birkaç saniye sonra 3 araba hastane bahçesinin ortasında durdu ve yaklaşık toplam 15 takım elbiseli adam arabadan indi. Kaşlarımı çatarak onları izlemeye çalıştım ama Christian'ın koca cüsessi tam önümde olduğu için tüm manzarayı kapatıyordu.
"Valeriya, arkamda kaç adam var?"
"Yaklaşık 15"
Ufak bir küfür mırıldanıp kendini bana daha fazla yaklaştırdı. Artık aramızda mesafe yoktu.
"Christian neler oluyor?"
"Arkamdaki adamlar beni öldürmek için bu hastaneyi bile havaya uçurabilir ufaklık. Bunu bilmen yeterli. Yüzümü görmemeleri gerek."
Boğazımda oluşan düğümü görmezden gelmeye çalışsamda hızla atan kalbim işleri zorlaştırıyordu. Korku ve heyecan tüm bedenimi sararken doktorun asla kalbinin hızlanmasına izin verme diyişi kulaklarımda yankılandı. Sakin Valeriya, sorun yok. Sakin, sakin, sakin. Aniden kafamı kaldırıp Christian ile göz göze geldim.
"Beni kucağına al."
"Oyun zamanı değil ufaklık."
"Bu hastaheneden çıkmak istiyor musun istemiyor musun?"
Anlamadığını ifade edercesine tuhaf bir şekilde yüzüme baktı ve sonra beni yan bir şekilde kucağına aldı. Ellerimi yüzünün kenarlarına yerleştirip yüzümü yüzüne yaklaştırarak elimden geldiğince yüzünü kamufle ettim. Christian amacımı anlamış gibi sırıtıp çıkış kapısına doğru adımladı. Şu an dışarıdan sadece yiyişen bir çift gibi görünüyorduk. Saçlarımı biraz daha kenara düşmesini sağlayarak iyice görünmemesini sağladım.
"Aferin ufaklık."
Bahçenin dışına geldiğimizde gözlerini gözlerimden ayırmadan beni nazikçe aşağı indirdi.
"Dün oldukça kabaydın. Beni kayalıklarda bırakıp öylece gittin."
Sırıtıp, "Bunu en kısa sürede telafi edebilirim." Dedi ve iyice yanıma yaklaştı. Kolu yeniden belime dolanırken kalbim göğüs kafesimde çırpınmaya başladı.
Yüzündeki haylaz çocuk ifadesi arkama odaklanınca kayboldu. Yüz hatlarının gerilişini izlemeyi kesip arkamı dönüp baktığı yere baktım.
Mükemmel az önceki adamlar buradaydı. Sağlım açısından heycan ve korku hissini görmezden gelip derince iç çektim. Parmak uçlarımda doğrulup Christian'ın yanağına ufak bir öpücük kondurdum ve sağ elimi sol avucuna yerleştirip parmaklarımızı kenetledim.
Yüzüme yaramaz bir çocuk sırıtışı yerleştirip koşmadan önce mırıldandım.
"Nederler bilirsin, erkekliğin yüzde doksanı kaçmıktır. Koş babacık!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valeriya | Daddy Issues
Short Story"Bazen bir duvarı aşmak, bir insanı aşmaktan daha kolay olabiliyordu. Bu his, o duvarların enkazında kalmakla eş değer."