Cırcır böceği, vuğuldayan rüzgar, demire çarpan salıncak zinciri ve ayak ucumdaki gıcırdayayan pedal. Bu gece ne kadar da gürültülü böyle, sabah uyandığında beni yatağımda göremeyen bakıcım kadar olmadığına eminim gerçi, yine de ürkütücülükte yarışırlar sanırım.. Yok yok, Custode eminim ki koca poposu, dibi gelmiş sarı saçları ve ruhsuz suratıyla geceye bile ürkütücülükte fark atar. Neyse ki pembe püskülleri bileğimi gıdıklayan bu eski, küçük bisiklet beni ondan yarım saat kadar uzağa taşımış durumda. Burada olacağımı tahmin etmesini de hesaba katarsak uyandığı andan itibaren yaklaşık bir üç saat kadar daha Custode suratı görmeyeceğim demektir bu, kendisinin jetonları olabildiğince köşelidir de düşünmesi en az iki saati alır kanımca.
Vita, sarı minik beş köşelilerle dolu kara gökyüzünün altında bisikletinin önüne bantladığı küçük el lambasıyla yoldaki çukurları atlatıyor, bir yandan da doğru yoldan devam edebilmek için kafasını kaldırıp Ay ve Mars'a bakmayı sürdürüyordu. Eğer sağında Ay solunda Mars kalacak şekilde yola devam ederse er ya da geç yeşil sisle kaplanmış o limana varacağını biliyordu, biliyor muydu? Umuyordu diyelim. Öyle olması gerekiyordu, sonuçta üst üste dört defa rüyasında bu şekilde görmüş ve son rüyasında kayıkla gelen adamdan tarifi böyle almıştı. Adam aynı zamanda limanın adının 'Porto Verde' olduğunu da üstüne basa basa söylemişti. Vita her seferinde uyandığı gibi Custode'un yanına gitmiş, rüyalarını Custode'a anlatmış ve limana gitmek için yalvarmıştı, fakat Custode limanın elli yıldan fazladır kullanılmadığını ve gördüğü yeşil sisin saçmalıktan ibaret olduğunu söyleyerek ağzına kivili içeceğini sokuşturmuştu. Eğer Vita'yı dinleyipte bir kez olsun limana gitselerdi Vita'nın evdeki o uzun perdeleri yırtıp birleştirerek balkondan kaçmasına hiç ama hiç gerek kalmayacaktı. Kesinlikle her şey Custode'un suçuydu.
Vita başını kaldırıp tekrar Ay'a baktığında Ay'ın orda olmadığını gördü. Arka freni sıkıp asfaltta koca bir gümbürtü koparttıktan sonra gökyüzünde Ay'ı aramaya koyuldu. İşte Mars tam da orada olması gerektiği yerde duruyordu, peki ya Ay neredeydi? Erkenden batası mı gelmişti acaba? Cebinden evin garajında bulduğu toz içinde kalmış eski bir cep saatini çıkardı. Tozunu şöyle bir silince saatin altın rengi gün yüzüne çıkıyor, üstünde yazılı olan bir kaç harf belirginleşiyordu, yine de tam olarak ne yazdığı bir türlü anlaşılamıyordu ki bu Vita'nın çokta umrunda değildi, onun için saatin kaç olduğunu öğrenmek yeterliydi. Saatin açılıp kapanan kanatlarının ortasındaki yuvarlak tuşa sertçe bastırdı, minik bir 'tık' sesiyle kanatlar iki yana açıldı. İşte akrep ve yelkovan Vita'nın tam karşısındaydı.. Fakat..?
Vita bir kaç kez saati salladı, yukarıya kaldırıp aşağıya indirdi, bir kaç kez üstüne vurdu, kapatıp tekrar açtı.. Ama yok bir işe yaramıyordu. Akrep ve yelkovan neden olduğu açıklanamayacak bir şekilde son sürat dönüyorlardı işte. "Aptal saat" diye mırıldandı içinden Vita, "keşke telefonum yerine seni unutsaydım." Kafasını sallayıp derin bir iç çekti. Eğer bir okula gitseydi arkadaşları da olurdu, arkadaşları olsa onlarla en azından telefonuyla konuşur, telefonunu unutmazdı. Şimdiye kadar sadece Goyle adındaki çekik gözlü, çilli bir çocuğun telefon numarasını aldıysa da çocuk mesajlarına hiç cevap vermemişti. Herkes onu garip buluyordu, en çokta büyük insanlar. Her neyse buna canını sıkmasına gerek yoktu, kendini bildi bileli böyleydi. Böyle olmasa ailesi onu bakıcısı Custode ile bırakıp gider miydi?
Kafasını kaldırıp son bir kez Ay'a bakmak istedi. Ay yoktu, yoktu ama Mars'ta artık orada değildi. Yıldızlardan da eser yoktu, gökyüzü biraz aydınlanmış mıydı? Vita anlam veremiyordu, saat en fazla gecenin ikisi olmalıydı. Evden birde çıkmış olsa bir saate hayli hayli buraya varırdı. Gökyüzünün aydınlanması hayra alamet değildi.. Yoksa dünyanın sonuna mı tanık oluyordu?
Elinde tuttuğu cep saati titremeye başladı bir anda. Vita kafasını eğdiğinde yerde gölgesinin uzandığını gördü. Arkasını döndü. Güneş? Doğuyor muydu? Yoksa maratona mı hazırlanıyordu? Güneşin bu kadar hızlı doğduğunu ilk defa görüyordu Vita.
Ama bu imkansızdı?
Cep saati artık Vita'nın kolunu sallayacak kuvvette titriyordu, yere fırlattı. Kısa süre sonra da her şey bir anda durdu. Güneş şimdi tam karşısında duruyordu. Vita elini saate uzattı. Tık! Saatin kanatları açılıverdi. Bir süre bekledikten sonra devam edip saati eline aldı Vita. Saat düzelmişti.
Saat sabah beş buçuktu. (?)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Porto Verde
ФэнтезиEğer sağında Ay solunda Mars kalacak şekilde yola devam ederse er ya da geç yeşil sisle kaplanmış o limana varacağını biliyordu, biliyor muydu? Umuyordu diyelim. Öyle olması gerekiyordu, sonuçta üst üste dört defa rüyasında bu şekilde görmüş ve son...