Artık herşeyin bittiği noktadayım. İçimdeki intikam hissi beni bu dünyaya bağlıyor. Ne garip, intikam için yaşayan insanları anlamazdım hatta garip bulurdum. Bu dünyada masallar gibi süren bi "hayat"ın olduğunu düşün. Herşey çok güzelken masalın prensi ölür. Ve masal biter. Prenses Prensin yasını tutmaz, onun intikamını alır, o kurşunu prense sıkana sıkmak için yaşar ve hayatının bundan sonraki kısmı hep öyle devam eder. Peki ya bu adama aşık olursa?
Peki Prenses ölürse ne olur? Bu hikayenin esas kızı ve esas oğlanı ölür ve hikayede tam olarak ordan başlar....
Her sabah olduğu gibi yanımda gül demetiyle uyandım. Onun kokusuyla uyanmak alışkanlık yaptı artık. Benim ayaklarımı yerden kesen adamın öldüğüm güne kadar gizli bir asker olduğunu bilememiştim. Ne tuhaf değil mi? Benim gibi herşeyi fark eden birinden böyle bir şeyi yıllardır saklamak özel güç talep eder bi yerde. Gülleri koyup gitmiş her gün gittiği gibi. Ben onun göreve gittiğini öldüğüm gün öğrendim ve bu bana pahalıya patladı. Gözlerimi ovuşturdum ayağa kalktım yavaşca. Hamileliğin son ayları biraz zorlanıyo insan. Bu kilolu halim, dağınık ve bakımsız saçlarım, makyajsız yüzüm, göz altı torbalarım. Aynanın önünde fazla duramadım kendime bakınca tiksiniyodum. Gardrobumdan kiyafetlerimi seçtim rahat bi şeyler tercih ediyodum bu dönemde. Giyindim, saçımı taradım, makyajımı yaptım. İşte eski halim. Hamilelik çok yıpratmıştı beni. Ali'yi sürekli tersliyodum ve bunu bilmeyerek yapıyodum. Bugün alışverişe gidicektik, bebeğimize kiyafet almaya. Çok heyecanlıydım. Onunla ilk bebek alışverişimiz olucaktı. Beni hep yalnız bıraktığından sürekli Eylemle gidiyordum alışverişe, artık onuda sürükleyeceğim için mutlu olmuştum. Aradım, açmadı. Moralimi düşürmek istemedim. Eylemle aynı yerde çalışıyolardı. Aradım, oda cevap vermedi. Karnımdaki kasılmayla birlikte kendimi yatağa attım. Uzay beni deniyodu arada. Tekrar aradım bir ümit açar diye ve açtı. Nefes nefese kalmış bir ses tonuyla açtı telefonu.
"Efendim bitanem!"
Artık rahatsız ediyodu. Beni aldattığını bile düşünmeye başlamıştım.
"Niye açmıyosun telefonu? Meraktan öldüm burda. "
Diye bağırdım.
"Selin işim vardı, çocukluk ediyosun yine!"
Söylemesini en sevmediğim lafı buydu. "Çocukluk". Hisslerimi anlayamadığı gibi haklı görünmeye çalışıyodu her zaman ki "Ali Mertoğlu".
"Ben çocukluk yapmıyorum Ali! Ben seni yanımda istiyorum, sürekli yalnız bırakıyosun beni hemde bu halimle! İlk kez benimle bebek alışverişine gelicektin ya bugün! Yine mi unuttun?"
Çok kızgındım ona. Sesinden bi gariplik olduğunu anlamıştım. Ama bana bişey söylemiyodu.
"Biliyorum, aklımda. Taksiyle gel, gidelim şimdi."
Alttan almaya çalıştım bu sefer farklıydı.
"Tamam, geliyorum"
Dedim ve kapattım. Kendimi tutamayıp gözyaşlarımı yine akıttım. Hormonlar beni mahv etti. Taksi çevirip yanına gittim. Kapıda bekliyomuş beni. Taksiciye parasını verip beni dikkatlice indirdi arabadan.
"Çok güzelsin yine"
Diye fısıldadı kulağıma. İşte bir lafıyla beni yola getiriyodu.
"Çok heyecanlıyım Ali! İlk kez seninle bebek alışverişine çıkıcam!"
Diye boynuna atladım.
"Bende, Galatasaray forması alırım oğluma ona göre"
" Ya hayır bi kere benim oğlum Fenerli olucak!"