Henüz küçük bir kızken tanışmıştım Disney ile. Külkedisi'nin fareleri, Uyuyan Güzel'in peri anneleri ve Pamuk Prenses'in cüceleri ile büyülenmiş aklım, hemen kendime bir prens bulmam gerektiğini söylemişti bana. Bu sayede kalbimi ilk kez Lewis adında, parlak sarı saçları, kocaman mavi gözleri ve pembe yanakları olan bir oğlana kaptırmıştım. O zamanlar, altı-yedi yıllık hayatımda gördüğüm en renkli surata o sahipti ve bu benim ona aşık olmam için yeterli olmuştu. Hemen gidip hislerimi ona açtığımda beyaz atıyla gelip beni mor ağaçları olan uzak diyarlara götürecek sanmıştım. Ertesi gün elinde getirdiği çiçeği, başka bir kıza verdiğinde ise minik kalbim parçalara ayrılmıştı.
Ortaokula geçtiğimde ise okul müdürünün oğlu Gavin, etrafımda dolanmaya başlamıştı. Bana hep iltifatlar ediyor, midemin büzülmesine neden oluyordu. Babam dışında ilk kez bir erkekten böyle şeyler duyuyordum ve bu his o kadar güzeldi ki, bana hep hissettirsin istiyordum. Sevgili olma teklifini kabul etmeye giderken ise arkadaşlarıyla konuşmasına tanık olmuştum. Aslında beni sevmediğini, benimle sadece göğüsleri en hızlı gelişen kız olduğum için zaman harcadığını söylüyordu. Kalbimin kırık parçalarının üzerine yapıştırdığı bandı hızla geri çeken Gavin, aynı zamanda bana erkeklerin ne kadar iğrenç olduğunu da öğretmişti.
Her ne kadar liseye geçerken erkeklerden uzak durma yeminleri etsem de, okulun basketbol takımından Mark'ı gördüğüm an, kalbim mantığımın önüne geçmişti. O kadar yakışıklı ve eğlenceli bir çocuktu ki, ona hayran kalmıştım. Ayrıca, göz göze geldiğimizde bana gülümsüyordu. Ah, o kadar güzel gülümsüyordu ki! Bana çıkma teklifi ettiğinde, benimle olmasının imkansız olduğunu söyleyen tarafımı göz ardı etmiştim. Bir iki ay benimle sevgili kalmış, benden tüm ilklerimi çalmıştı. Tam her şeyin mükemmel olduğunu düşünmeye başladığımda ise onu en yakın arkadaşımla öpüşürken yakalamıştım. Canımın acısı yetmezmiş gibi, beni teselli etmek amacıyla yanıma gelen arkadaşı kırılganlığımdan faydalanmaya çalışmıştı. Hem aldatılmış, hem de kendisine izinsizce dokunulmuş bir kızın hissettiklerinin kolay olmayacağını bilebilirdim. Ama bu kadar zor olduğunu asla tahmin edemezdim.
Mark'ın kırıklarını kimsenin toplamasına izin vermemiş, bu sefer gerçekten de kendimi aşka kapatmıştım. Hayatımdaki tek erkek en iyi arkadaşım Claude'tı. Sonunda hayatımda güvenebileceğim biri olduğu için mutluydum. Ona tüm yaralarımı dökmüş, beni anlamasını talep etmiştim. Tekrarlıyorum; talep ettiğim şey beni anlamasıydı. Bana aşık olması ise istediğim son şeydi. Hislerine karşılık veremeyeceğimi, daha yeni zor bir ilişkiden çıktığımı söylesem de beni dinlememiş, bağırmış ve çekip gitmişti. O, kapıdan çıkarken hayatımdaki son güvenceyi de kaybettiğimi bilmenin verdiği hüzünle hıçkırıklara boğulmuştum.
Sonradan da işleri yürütemedim ve ailem ne kadar yalnız ve üzgün olduğumu fark edip taşınma kararı aldılar. Beni başka bir okula yazdırdılar. Sorunun insanlarda değil, bende olduğunu anlayamadılar. Kalbimi hep boktan insanlara kaptırıyordum, işte sorun buydu.
Yeni okulumda içine kapanık, kimseye bulaşmayan bir kız olmayı seçmiştim. Ben kimseye bulaşmazsam, kimse de bana bulaşmaz sanmıştım. Buna rağmen, daha önce bir kere olsun iletişime geçmediğim Calum Hood'un, gecenin bir saati camıma taş atabileceğini düşünmemiştim. Ama daha o geceden biliyordum ki, Calum'ın yeniden onarıp parçalarına ayırdığı kalbimi, tamir edebilecek bir kişi daha olmayacaktı.
Kalbim daha önce birçok erkek tarafından kırılmıştı. Calum Hood'un yaptığı tek şey ise, kırıklarımı ateşe vermekti.
Benden bu tip bir Calum yazmamı isteyen, @GoddesRisus bu senin için. Umarım istediğin gibidir ve beklentini karşılayabilirim...
Sizi seviyorum, beğenip beğenmediğinizi söylemeyi unutmayın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tear In My Heart || Hood
Fanfiction"Kalbim daha önce birçok erkek tarafından kırılmıştı. Calum Hood'un tek yaptığı şey ise, kırıklarımı ateşe vermekti." @GoddesRisus