''Duygularımı kirlettin Jungkook, şimdi ise ben seni kirleteceğim küçük sürtüğüm.''
Sürrealizim....
Gerçeküstücülüğü tanımlayan, duyguların ön plana çıkarılması.
Sürrealist değildim. Jeon Jungkook ile karşılaşana kadar.
Jungkook güzeldi. Onun güzelliğini tanımlamak için kullanılan onlarca sözcük boş bir birer çaba misaliydi. Bir fırçaya sığdıramazdık Jungkook'u ya da bir şiire ya da bir romanın altılı çizilmiş olan en anlamlı cümlesine...
Jungkook'u ilk gördüğüm andan beri düşüncelerim girift olmuştu. Çıkmaz bir labirette bulmuştum kendimi. Bütün vücuduma sirayet etmişti Jungkook. Her bir hücreme yayılmıştı. Her bir milimimde geziniyordu. Ben ise onun için hiç bir şeydim. Gerçek anlamda bir hiçliktim. Yoksa, neden şu an Jeon Jungkook'u elimdeki fırça ile resmetmeye çalışayım ki?
O ulaşılmazdı. O bana çoktan ulaşmıştı ama, ben ona bir adım bile atamamıştım. Bir kaç sıra önümde olsa bile Jungkook çok uzaktaydı. Mesafe aramızdaki bir kaç sıra değildi. Mesafe gözlerimiz arasındaydı.
Ama, benim sevgim gökyüzüydü. Mesafeler ile ilgilenmiyordum.
Lise zamanlarıydı. Jungkook'u olan hislerim basit bir lise aşkından ibaret değidi. Ama, Jungkook'un sevgisi bundan ibaretti. Jungkook'a hislerimden bahsedişim tam bir fiyaskoydu. Alay konusu olarak tüm okulda bir yıl boyunca konuşulmuştu.
Jungkook'un avuçlarının arasına kalbimi koymuştum. O ise buruşturup, gelişigüzel bir yere fırlatmıştı.
Sürrealist bir sanatçı olmak istemiyordum. Tam karşımda duran beyaz kağıdın üzerine portresine çizdiğim adam beni sürrealist yapıyordu. Her bir milimine özenle değdiriyordum kalemimi. Kalemi tuttuğum parmak uçlarımda hissediyordum Jungkook'u. Boynundaki bene bastırdığım kalemden sonra resme dudaklarım eşlik ediyordu. Dudaklarımın hiç nüfuz etmediği tenine, dudaklarım eşlik edebiliyordu.
Ressam olmayı seviyordum. Ruhum özgürleştikçe, resimlerim soyutlaşıyordu. Evimde asılı duran her sanat eseri Jung Jungkook'a aitti. Beyaz kağıda attığım her fırça darbesi, resimle buluşturuyordu ruhumu.
Jeon Jungkook bir sanat eseriydi ve ona dudaklarımla renk vermek istiyordum.
Kulaklarımı dolduran tanıdık ses ile beraber kafamı kapı pervazına yaslanmış bedene çevirdim. Evimdeki binlerce tabloya eşlik etmiş beden karşımda duruyordu.
Ama, neden benim resmettiğimden daha farklıydı? Daha duygusuz duruyordu?
"Kim Taehyung?" Şaşkınlığı ses tonuna ve suratına yansımış bir şekilde duruyordu.
Tam şu anda yüzünü avuçlarımın arasına alıp, her santimine öpücük kondurmak istiyordum.
"Tanrım... Ünlü ressam Vante sen misin?" Dudaklarımın alayla kıvrılmasına engel olamamıştım.
" Bu seni tatmin etmişe benzemiyor Jungkook." Dudak kenarlarımın daha çok kıvrılmasına izin vererek.
" Çünkü, bundan sonra beni sen tatmin edeceksin." Ayağa kalkmadan önce elimdeki kalemi ileride duran kahverengi ahşap, üzerinde yüzlerce boya kesiği bulunan masaya bırakarak ayağa kalktım. Üzerimdeki kirli, belimde bağlı olan önlüğüme ellerimi silerek kapının yanındaki bedene ilerlemeye başladım. Ellerimi yavaş bir ritimle duvara yaslayarak, kapıdaki bedeni kendime çekerek, duvar ile aramdaki küçük boşluğa şaheser bedenini sıkıştırdım.
Kırmızını her tonunu alan yanaklarını gizlemek adına eğilmiş kafası, çıplak göğsüme nefeslerini çarpmasına neden olmuştu. Soğuk ellerinin, göğüs uçlarımı kavraması ile titremiştim. Beni titreten şey soğuk elleri değidi. Sıcak dokunuşuydu.
Değişmişti. Arsız olan Jungkook yerine kollarımın arasında utançtan yanakları kırmızı ile boyanmış Jungkook vardı.
"N-neden?" Boğuk çıkan sesinde harfler zar zor ayrışmıştı.
Boştaki soğuk ve kirli ellerimi karşımda titreyen bedenin ince beline sararak, ağzımdan kinaye barındıran cümlelerin dökülmesine izin verdim.
"Duygularımı kirlettin Jungkook, şimdi ise ben seni kirleteceğim küçük sürtüğüm.''
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Oy verip, yorum yaparak destek olabilirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
art is your body | taekook
FanfictionKim Taehyung çok ünlü ressamdı. Jeon Jungkook ise onun küçük sürtüğü. "Vücudumu boyamanı istiyorum Taehyung. Fırçalarını kullanarak değil."