Gökyüzü koyu mavi rengini almış, ağaçlar yavaş bir şekilde rüzgar eşliğinde dans ediyor ve dolunay bütün güzelliği ile parlıyordu her zamanki gibi. Akşam spordan hemen sonra kendini yatağa fırlattıktan sonra derin bir şekilde uyuyan Jin'i izleyen Namjoon belki de daha önce hiç kimseye bu kadar güzel ve anlamlı bir şekilde bakmamıştı. Önce kendisini izleyen birisi var mı diye etrafına bakındı, olmadığını görünce telefonunu çıkardı ve uyuyan Jin'in bir resmini çekti. Ama bu sefer ifşa paylaşmak için değil, uyumadan önce resmine bakmak içindi. Minik adımlarla Jin'i uyandırmadan odadan çıkmaya çalışan Namjoon yavaş bir şekilde kapıyı kapatırken açık kalan pencere yüzünden rüzgar sert bir şekilde gelmişti ve kapı hızlı ve sesli bir şekilde kapanmıştı. Ama Jin derin bir uykuda olduğu için duymamıştı ve Namjoon derin bir oh çekmişti.
Uyumadan önce şu içmek için mutfağa giden Namjoon, sürahiden su doldururken o güzel dişlerini gösteren bir gülümseme sarmıştı yüzünü. Ama işin tatlı tarafı o bile farkında değildi çünkü Jin'i düşünürken suyu taşırmıştı. Eğer lavaboya gitmek için kalkan Jimin söylemeseydi farkında bile olmayacaktı aslında."
" Hyung su taşıyor ! "
( Birden yüzündeki gülümsemeyi şaşkın yüz ifadesi alır. )
" Ohh Tanrım ! Yerler su olmuş. "
( Jimin uykulu yüz ifadesi ile hyungunun sakarlığına gülümser ve lavaboya girer.)
Dökülen suyu sildikten sonra odasına giden Namjoon yatağına girer, eline telefonu alır ve platonik olduğu adamın resmine bakmaya başlar yani Jin'in...
***
Güneş çoktan doğmuş, kuşlar o güzel seslerini etrafa duyuruyordu. Namjoon ise elinde telefon ile Jinin resmine bakarak uyuya kalmıştı. Üyelerin seslerini duyup, elinden telefonu düşüren Joon aşık olduğu zaman tatlı sakarlığı iki katına çıkıyordu.
Yavaş bir şekilde kapıyı tıklattıktan sonra odaya giren ve Namjoon ' u kahvaltı için uyandırmaya gelen Jin, hala bir bebek gibi uyduğunu görür ve uzun bir şekilde gülümseyerek platoniğine bakar. 2-3 dakika sonra odadan çıkmış Jin'in hemen ardından uyumuş numarasını sonlandıran Namjoon'un yüzündeki gülümseme her şeye bedeldir aslında. Namjoon her zaman ki gibi kulağında kulaklık ile müzik dinleyerek doğanın temiz havasının tadını çıkarmaya çalışıyordu. Ve bir yandan elinde telefonu ile platoniğinin resmine bakarak o güzel gülüşünü etrafa saçıyordu. Adeta eline şeker verilmiş bir çocuk kadar tatlıydı, o aslında dışarıdan olgun, abilerini ve kardeşlerine liderlik yapan birisi gibi görünsede içinde eğlenmeyi, doğada yürüyüş yapmayı seven birisiydi gerçekte. Hava koyu rengini almaya yüz tutmuşken Joonnie çoktan yurda dönmüştü.***
Adalet gerçekten var mıydı bu dünyada ? Yoksa sadece altı harften oluşan bir kelime miydi aslında ? Peki ya aşk ? Gerçekten kalbimizde hissettiğimiz bir duygu muydu yoksa hormonlarımızın bizim öyle hissetmemize sebebiyet verecek bir bilimsel olgu muydu ?
Belki de Namjoon onu her gördüğünde kalbinin çok hızlı bir şekilde atmasının, heyecanlanmasının sebebi budur? Aslında bu kadar derinlerde hissettiği bu kocaman duygunun sadece hormonlar sayesinde olduğunu söylemek biraz basit kaçar. Onun hissettikleri basit bir hoşlantıdan fazlasıydı, bu kadar özel hissettirebilecek tek bir şey vardı o da aşktı... Ama bunu kendisi bile fark edememişken nasıl açılacaktı ona ? Nasıl hislerini dile getirecekti ? Öncellikle cesaretlenmeliydi, cesareti olduğunda ve kendini hazır hissettiğinde söyleyebilirdi bunu ancak. Ama şimdilik sadece bir arkadaş, kardeş olarak hayatına devam edecekti.
Aydınlık hava yavaş yavaş yerini karanlığa doğru bırakırken rüzgar hafiften esmeye başlamıştı bile.Bu sırada maknae line yurtta yine yaramazlık yapıyor, hyung line ise sessiz bir şekilde takılıyordu. Namjoon odasından salona doğru giderken Taehyung ve Jin' in beraber anime izlediğini gördü. İkisini de çok seviyordu ama içinde birazcık kıskanma duygusu yok değildi. İkisi çok yakındı çünkü. Belki de Namjoon'un Jin'e bir türlü hislerini itiraf edememesinin sebebi buydu. Aralarında bir şeylerin olduğunu veya başlamak üzere olduğunu düşünmeden edemiyordu ve bu düşüncesi onun kitli bir sır kutusu gibi kalmasına sebep oluyordu.
İkisinin arasında özel bir şey mi vardı ? Yoksa sadece iki yakın arkadaşlar mıydı ?
Bu sorunun cevabını eğer verebilirse özgüveni yerine gelebilir ve belki de hislerini açıklayabilirdi. Ama biraz daha zamana ihtiyacı vardı sadece.
Namjoon'u bu denli güzel, merhametli, güzel söz yazarı ve iyi bir lider yapan bu adam ona neler kattığının farkında değildi. Aslında bunca zaman RM olarak tanıtmıştı kendini, aşık Kim Namjoon'u değil. İçindeki bu platonik çocuk sadece onu gördüğü zaman kendini belli ediyordu. Kalbi onu görünce yerinden fırlayacak gibi oluyor, kelimeleri zar zor bir araya getiriyordu. Yani o aslında sadece Bangtan'ın lideri değil, içinde çok özel hisler taşıyan Kim Namjoon'du. Ne olursa olsun yalnızlık ile dolu kalbinde ki bahçesi her zaman çiçek açmaya devam edecekti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Platonik | Namjin
Fanfiction" Birbirlerini sevdiklerinden habersiz bir şekilde yaşayan iki güzel adamın hikayesi "