taehyung, aklını kaçırdığını düşünüyordu. yüksek binanın bir türlü bitmeyen merdivenlerinden koşarak çıkmasının başka bir açıklaması olamazdı çünkü.
aldığı bir nefesi daha dışarı veremeden bir diğerini alıyor ve yanından geçtiği kapıların ardında uyuyan insanları umursamadan ayaklarını sertçe yere vuruyordu. böyle bir gecede kim, nasıl uyurdu ki zaten?
karanlıkta bir oraya bir buraya çarpıyordu ve takılıp düşmekten bilmem kaç kere kurtulmuştu. giden elektriğe küfürler savurarak daha da hızlandı. o kadar korkuyordu ki...
yetişememekten, düşüp kalkamamaktan, ayaklarının onu utandırmasından çok korkuyordu. bu gecenin bir kabusa dönmemesi gerekiyordu. bu gecenin kurtuluş olması gerekiyordu.
"sikeyim." hayatında hiç bu kadar yorulduğunu hatırlamıyordu. "otuz katlı bina yapan beyninizi sikeyim." hızla aldığı nefesler yüzünden kesik kesik konuşmuştu.
artık bir adım daha atacak gücü olmadığını farkettiğinde bir eliyle yere tutundu, diğer eli de göğsünün altında koştuğu için ağrıyan yere gitti.
her şeye rağmen adım atmaya devam etti. koşamıyor ya da yürüyemiyorsa sürünerek gidecekti. ölüm durdurabilirdi onu ancak.
taehyung, bir adım daha attı. hissettiği adrenalinle kusacağını düşündü. kalbi de biçimli kaşlarının ortasında atıyor gibiydi üstelik. çekilmez bir baş ağrısıydı. yorgunluktan kendinden geçecekti neredeyse.
saçından yere düşen ter damlasına bakarken karanlıkta bile seçilen demir kapıyı gördü. tam yığılıp kalacağı sırada iki büklüm ayağa kalktı ve zaman kaybetmekten korkarak çıktı merdivenleri.
demir kapı hafif aralıktı. düşmemek için koluna sıkıca tutundu fakat kapıyı açıp çatıya adımını attığı ilk anda dizlerinin üstüne düştü.
"yapma," dedi. kalan son enerjisini konuşmaya harcayarak. yüzüne vuran rüzgar her ne kadar biraz kendine getirse de taehyung'u, dirseklerinin sert zemine çarpmasına engel olamadı. "lütfen."
şuan dizlerinin üstünde kapanmış, duvarda oturan ve ayakları boşlukta sallanan çocuğa yalvarıyor gibi duruyordu. yanlış bir görüntü de sayılmazdı, yaptığı şey buydu çünkü. daha önce hayatında hiç görmediği bu çocuğa acıdan kıvranırken yalvarıyordu.
"sen de kimsin?" diye sordu ağlamaktan gözleri şişmiş çocuk. elmacık kemiğinde kocaman bir morluk ve yanağında kanı kurumuş bir çizik vardı. sesinin titrediğini duyunca taehyung'un gözlerinden yaşlar aktı. ne zamandır tutuyordu kendini bilmiyordu fakat ağrıyan gözleri sonunda rahatlamıştı. "ne işin var burada?"
taehyung, kulaklarının uğuldadığını anladı. bulundukları çatı katında bu iki kişi arasından kim daha acınacak haldeydi karar veremedi.
nefesini düzene sokmak her ne kadar imkansız olsa da ellerinden destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı. kolları titredi, bacakları hareket etmeyi reddetti ve birden fazla kez sendeledi ama kalktı.
ilk defa yabancının yüzünde gezindi gözleri, sonra da sinirli bakışlarını buldu. kaşları çatılmış bir şekilde taehyung'u izliyordu. rahatsız edilmekten hoşlanmadığı belliydi.
"sana kim olduğunu ve burada ne işin olduğunu sordum!" ne komikti taehyung'un iki sorunun da cevabını bilmemesi.
tereddütle duvara doğru yürümeye başladı. gözlerini, dikkatle onu izleyen yabancının gözlerinden ayırmıyordu. kaybolmuştu adeta, ne ellerinin titrediğini fark etti ne de akmayı bir an olsun bırakmayan yaşlarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
by night when others soundly slept √
Fanfiction[taekook, oneshot] başkalarının gürültülü bir şekilde uyuduğu o gecelerden biriydi.