Okulun giriş kapısı önünde durdum. Burası oldukça ünlü bir okuldu. Buraya girebilmek için canımı dişime takmam gerekmişti ve yapmıştım. Karşımdaki pudra pembesi okulun duvarlarını izlemek de hakkım olsa gerekti.
Gözüme ışınlarını direkt olarak gönderen güneşi engellemek için, elimi yavaşça kaldırdım. Burada neden durduğumu bilmiyordum.
Bu yüzden biri beni itince şaşırmamıştım.
Az kalsın kafamı yere gömecektim. Son anda sektim ve popo üstü yere uçtum. Ayağa kalkmaya çalışırken, beni düşürenin kim olduğuyla ilgilenmiyordum.
Kim olduğunu tahmin etmek hiç de zor değildi. "Günaydın, Katsu-senpai." diye mırıldandım yavaşça.
"Bana ilk adımla mı seslendin? Yüzsüzlüğün bu kadarı. Neyse 'senpai' dediğin için affediyorum." durdu ve korkunç bir yüz ifadesiyle bana baktı. Bu bir uyarıydı.
Üstümü temizleyerek okula bir adım daha yaklaştım. Okulun dış görünüşünden ne kadar hoşlanırsam hoşlanayım, içindekileri sevemiyordum işte.
Tek bir istisna vardı; Yuuta-senpai.
Her zaman nazik ve iyiydi, güçlüydü, zekiydi, başarılıydı. Üstelik oldukça popüler olmasına rağmen benim gibileri dışlamıyordu. Ondan hoşlanıyordum. Bu okula da onun peşinden gelmiştim zaten.
Katsu-senpai'se ayrı konuydu. Onunla ortaokuldan beri aynı okuldaydık. Eskiden oldukça iyi biriydi. Onun yanında durmak bile beni mutlu ederdi ama o değişti.
Ona adıyla seslenmemin de bir nedeni vardı...
Düşüncelerime dalmışken sınıfın önüne geldiğimi fark edememiştim. Saçlarımı düzelttim ve kapıyı yavaşça aralayıp içeri girdim. Sırama resmen koşuyordum, kimsenin beni görmesini istemiyordum.
"Baş belası!" diye alay etti birkaç kişi. Onlara aldırmadan yoluma devam ettim. Artık alışmıştım. Aslında hepsine teker teker cevap verirdim ama tek tük olan arkadaşlarımı da benden uzaklaştırmak istemiyordum.
"O-ha-yo!" dedi Hana yanıma gelirken. "Bugünün nasıldı, Rei-chan?" Rei-chan? Bu bendim galiba...
"Her zamanki gibi, berbattı. Yine Katsu p*çi benimle dalga geçti. Ondan nefret ediyorum." dedim sinirle. Yüzüne söyleyebilirdim ama dediğim gibi, ağzımı açmamak şu andaki en iyi çözüm yoluydu.
"Hah." alayla güldü ve saçıyla oynamaya başladı. "Artık sınıra gelmişsin." ona psikopatça baktım. Yeni mi anlıyordu?
Katsu ve benim kısa bir geçmişimiz vardı. Eskiden böyle can sıkıcı biri değildi. Oldukça anlayışlı ve hoş biriydi.
Ona aşık olmuştum.
Ona çıkma teklif ettiğimde hafifçe kızardığını ve "Evet..." diye mırıldandığını asla unutamıyorum. Sonra yanıma gelmişti ve elimi tutmuştu... O gün hayatımın en mutlu günlerindendi...
Şimdiyse... Hepsi soldu.
Aniden benden ayrıldı ve taşındığı haberini aldık. Onu çok aradım ama bulamadım. Günlerce oturup ağlamıştım. Çıktığımız birkaç hafta, bana yetmemişti. Onu bundan çok daha fazla seviyordum.
Fakat aradan bir sürü olay geçti ve yavaşça onu unuttum. Hayır, yanlış anlamayın, her zaman aklımın bir köşesindeydi ama eskisi gibi baskın değildi. Ben de başka birine aşık oldum ve onun peşinden bu prestijli okula kadar geldim.
Buraya gelince onunla tekrar karşılaşacağımı tehmin edemezdim. Fakat eskisinden çok farklıydı. Onu hemen tanıyıp boynuna atlamaya çalışmıştım. Beni itmişti ve ben yerde ona şaşkınla bakarken, yüzüme yaklaşıp vicdansızca birkaç kelime fısıldamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Aşkım?
RomantikEskiler eskide kalmalıdır. Ya da... Sadece ben öyle düşünüyorum...