Sırma

28 0 0
                                    

1382, Güneş Toprak Adası

Fırtınalar sinsidir, yırtıcı pençelerine rağmen sessizliğin arkasına saklanarak gelirler.

Hükümdarlık yolunun taş işçisinin içinde sakladığı fırtınaydı; şatolar yıkacak bir fırtına, canlar alacak bir fırtına, sahibinin başına mücevher taçlar takacak bir fırtına.

Birisi ise sadece doğru zamanı bekliyordu.

Günler sonra nihayet İngiltere'den dönüyordu prens. Diplomatik birkaç görüşme gerçekleştirmiş, adalılar ve Kilise'nin arasındaki antlaşmada bozulan birkaç maddeyi çözmüştü. Yorgundu. Asık duran suratı, çocuğunun cıvıltısını özlüyordu ve bu, doğumdan beri geçen yedi yıla rağmen çok garip bir histi.

Sert ve cevval hâlini kuşanarak girdi babasının huzuruna. Reverans yaptıktan sonra "Saygınlığımız gittikçe artıyor, babacığım." dedi. "Birkaç meseleyi daha kendi lehimize döndürdüm. Yeni gemi aldık. Tüccarlarımız artık Britanya Limanlarını kullanarak Avrupa'ya açılabilecek."

"Son birkaç yıldır gerçekten işler harika gidiyor." oldu kralın yorumu. "Kutsal Melez... Kutsal Melez'in uğuru bu. Hyuna bilir, büyüdüğünde neler olacak? Kayıp güçlerimizi bile tekrar kazanabiliriz!"

"Mevzunun bu kadar büyütülmesine lüzum yoktur baba." Bölen ses, Cranette'e aitti. "Kutsal Melez'in bereketi falan değil bütün bu olanlar. Sadece ağabeyimin zekâsı ve gayreti sayesinde. Eh, bu sarayda ağabeyimden çok daha zeki, çalışkan ve istekli insanlar var. Başarılar elde etmiyor, aksine başarılardan kaçıyoruz."

"Mücadele ettiğin savaşın yenilgisini sergiliyor sözlerin." oldu kralın yanıtı. Sözleri, külçe demirden daha ağırdı. "Kıskançlığın seni esir düşürmüş Crane. Evet, sarayda yılları devirmiş diplomatlar var. Fakat buna rağmen en önemli görüşmelere bir prensin gidebilmesi ne demek, düşün."

"Önemli değil baba." dedi Eagle. Öz kardeşinin hasedini umursamazken bile diplomatik tavırlar sergilemekteydi. Barış güzeldi ve aile içi gerginlik kimsenin işine yaramazdı.

Bütün bunlara rağmen Cranette durmadı. "Ya parlak zaferlerine kanıp aldandığınız sevgili oğlunuz yastığının altında bir yalan büyütüyorsa?" dedi bütün havayı buz kestirerek.

Tüm sedalar sustu. Eagle'ın hiddetle burun delikleri açılırken Kral Albatros, "Bir şey mi ima etmeye çalışıyorsun?" diye sordu. Bu sırada kızında olan gözleri, kaçamak bakışlarla oğluna kaymaktaydı.

"Yok, hayır." dedi prenses ama tavırları imayı söndürmek yerine kuvvetlendiriyordu. Kısılan gözleri savaş ilan etti rakibine.

"Sadece lanetlenmemizden ve başımıza büyük felaketlerin gelmesinden korkuyorum."

Fırtına öncesi sessizlik, yerini gerçek bir fırtınaya bırakmıştı. Cranette'in balyoz gibi söylediği bu cümle ima değil, neredeyse ispiyondu. "İzin verin, sorunumuz neyse baş başa halledelim." diyerek babasından izin alan Eagle, "Sen bir gelsene şöyle..." diye fısıldayıp kardeşini kimsenin göremeyeceği bir köşeye geçti.

"Bana bak..." dedi. Sinirlenmişken iyice tekinsiz oluyordu sesi. "Kanıtın yok. Kıpırdanmasan iyi edersin. Yoksa seni bütün saraya rezil ederim. Farelerden bile daha beter duruma düşürürüm seni."

Cranette'in bu tehditleri umursadığına dair tek bir belirti bile yoktu. Aksine, daha sinsice gülüyordu şimdi. Elindeki bilgi, Eagle'ın hayatını beş kez karartmaya yeter de artardı.

"Önce kızın öldürülecek gözlerinin önünde." dedi."Sonra da sen..."

"Nasıl bir hafif meşrep olduğunu bütün şatoya duyurmadan buna izin vermem." dedi Eagle. "İkimiz de idam ediliriz. Ben krallığı kurtarmak isterken felakete uğrayan talihsiz bir kahraman olarak ölürüm. Sen ise hayatında hiçbir başarıya imza atmamış haset dolu bir alçak... Çok konuşmasan iyi edersin, aramızda önce şeref farkı var."

Papatya Tarlasında Rönesans 2. CiltHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin