''HER GİDİŞ BİR BİTİŞ DEMEK DEĞİLDİR''
Daha yaşım on yediydi aşkı yeni yeni öğrendiğim zamanlar bir bakıma öğrendiğimi sandığım yaşım. Aşkın yaşı on yedidir diyenlere inanmayın kimi aşklar belki otuzlu yaşlarda gelir. Her neyse hayatımın lay-lay-lom yıllarındaydım o zamanlar bilirsiniz birden içinize sıkıntı düşüp asla sebebini bilmediğiniz yaşlar. O akşam arkadaşım sayesinde tanıştım onunla arabanın kapısını açtığımda ön koltukta oturuyordu. Karanlıkta yüzünü göremediğimiz fakat yüzünü bile görmeden kalbimi ağzıma getiren adam. Dedim ya aşkı yeni öğreniyorum bu duygular bana çok yabancı herkesin bahsettiği midemde kelebekler uçuştu değilde benimkine resmen mide bulantısı giriyordu. O an anladığım tek şey artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıydı.
Neden hiç tanımadığınız bu insan hayatınızı mahvedecek gibi gelir? Resmen yaşama sebebinizin bu adam olduğunu düşündürür? Asıl konumuza geri dönelim. Nereye gideceğine karar veremeyen sonunda sahil kararı verip gitmeden önce markete uğraması gerektiğini söylemişti sanki yeni tanışmamışız gibi birşey isteyip istemediğimizi sordu pek gazlı içecek istememişti canım o sıra demiştim ya midem bilmediğim bir şekilde bulanıyordu zaten, süt dedim sade süt 2 kutu sade süt almıştı o akşam bana İstanbul'da oturanlar bilir şubatta İstanbul o kadar soğuktur ki kutuplarda gibi hissedersiniz. Bizim ilk anımızın sahibi Beylerbeyi sahiliydi. Askerden mevsim değişikliğine izne geldiğini dizinden ameliyat olduğunu ailesiyle ilgili anlatmak istediği bazı konuları askerdeyken kız arkadaşının trafik kazasında vefat ettiğini orada öğrenmiştim. Neden iki saat önce tanıdığım insan için bu kadar üzülmüştüm? Neden yapmamam gerektiğini bile bile vefat eden kız arkadaşının yerine koymak istemiştim kendimi? Belkide beni kimse bu kadar sevmediği için düşünmüştüm,yanılmışım. O soğuk havada sanki baharın ortasında gibiydim. Ellerim buz tutmuştu ama yanaklarım? Peki ya kalbim neden bu kadar yanıyordu? Aşk diye tabir ettikleri bu muydu? Hayır hayır aşka inanmıyordum ki ben insanların saçma sapan uydurduğu bir terim diye düşünüyordum hep böyleydi benim için en azından o akşama kadar öyleydi.
Dakikalar geçmişti oysa ben saatler dursun istemiştim. Oda üşümüş olmalı ki arabaya geri döndük evet bize ayrılan süre belkide yarım saatti belkide bir daha onu hiç göremeyecektim. Arabada otururken o kadar muhabbetin arasından aklımın ucuna yazılmış sanki unutmamam için kazınmış gibi bir kısım vardı. Onunla konuşmak o kadar güzel gelmişti ki sanki on yedi yıldır ilk defa ses duyuyor gibiydim. ''Bir derdin varsa bana anlatabilirsin ben dinlerim.'' dediğimi hatırlıyorum sonra arkadaşımın gülerek bağıra bağıra numaramı vermesini ardından mahalleye nasıl geldik eve nasıl gittim inanın bir fikrim yok aklım durmadan telefonumda evet beklediğim gibi oldu yazdı. Ne kadar konuştuk inanın hatırlamıyorum. Sabah altıda kalkıp okula gidecek olmama rağmen umursamadan en değerli varlığım olan uykudan çok kimi seversem onunla evleneceğim dediğim uykumdan bile ödün vermiştim. Aslında standart olan fakat benim için ilk defa olan sorular ardı arkasını kesmiyordu. Ne oluyordu bana? Neden hiç susmasın hep benimle konuşsun istiyordum? Kafamda onlarca soru varken ben bir tanesine odaklanmıştım aslında bana gerçekten neler oluyordu? İnsanların dillere destan ettiği uğruna bu kadar şiirler, şarkılar yazılan mecnunu bile çöllere düşüren aşk bu muydu? Saatler önce tanıdığım adama olan biranda su yüzüne çıkan hep benimle olan ama benim asla kabul etmek istemediğim hislerim. O geceyi zor sabah ettiğimi hatırlıyorum. Ertesi sabah neredeyse hiç uyumadan okula giderken direk telefonuma sarıldığımda onun uyanık olduğunu askerlik sebebiyle hep aynı saatte uyandığını öğrendim. Ogün okula gittim gittim ancak okulda telefonlarımızı topluyorlar ve çıkışa kadar vermiyorlardı. Onun yanında durmasını istediğim saatler sanki okulda durmuştu zaman geçmek bilmiyordu. Son dersin o son on dakikası telefonumu bir hışımla kapıp alır almaz mesaj atmış mı diye bakmıştım elbette atmıştı. Okuldan çıkıp çıkmadığımı soruyordu. Evde kaçta olacağımı filan eve geçerken saat dört gibi buluşma kararı almıştık. Bu sefer tek fark vardı benim arkadaşım yanımda yoktu onun ise kuzeni ikimizdik bu sefer sadece ikimiz. Birbirimizi yavaş yavaş daha iyi tanımaya başlıyorduk. O zaman olan oje takıntım ve onun oje sürmek istemesi sebebiyle evde ne kadar oje varsa çantaya koyup aseton pamuk aklınıza gelecek ne varsa alıp gitmiştim. Çocukluk işte...
Aramızda bir iki sokak vardı mahalledekilerin çoğunu tanıyordu. Ortalık yerde buluşamazdık. Bunu sebebiyle gideceğimiz yerin yolunu birleştiren yokuşta buluşmuştuk. Hala gözümün önünde şapkası kürklü siyaha çalan montu, giydiği kot pantolonu, beyaz tişörtü bunların hiçbir önemi yoktu benim için aslında fakat sanki her zerresini her mimik hareketini ezberlemek istiyordum. Her neyse soğuk havada oturduk parka ben yanımda getirdiğim ojelerimi çıkarttım bir tane renk seçti ama görseniz nasıl özgüvenli ben sürerim diyor başka bir şey demiyor. Tahmin ettiğiniz gibi süremedi birde soğuktan ellerinin titrediğini bahane etti beyefendi. Kızamıyordum işte süremedin kabul et diyemiyordun şakada olsa diyemedim sadece gülüp geçtim. Çoğu acı veya anıda böyle değil midir? Ne kadar zaman geçerse geçsin gülümsemeyi öğrenirsiniz, ne kadar pişman olsanız da ne kadar özleseniz de bazı şeylere bir zaman sonra fark edersiniz gülüp geçmeniz gerekir. Yazarken anlatırken bu kadar kolaydır ki sanki hiç yaşamamış gibidir. Fakat geçmişi hatırlarken insanın yüz tane iğne aynı anda vücuduna batırılmış gibi minik minik kanar. İşin aslı o iğneler umutlar, hayaller, beklentiler aklınıza gelebilecek birçok duygudur. Ben dört ay boyunca hergün bu iğnelerin vücuduma teker teker battığını hissettim. Kimseye söyleyemeden onlar haklı dedirtmemek için söyleyemedim. Çünkü ben biliyordum ki onlar başından beri haklıydı. Ben sadece kendimi kandırmıştım. Dokuz ay aslında belkide benim için bu bir rüyaydı asla hayal edemeyeceğim türden uykudan uyanmak gerçeklerleri görmek istemedim belkide tüm bahanem ve sebebim aslında tam olarak bundan ibaretti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAN TEK İLACIMIZ
ChickLitKimseye anlatamadığımız içimizden de atamadığımız da tek yolumuz vardır yazmak. Ben kendi hayatımdan başladım bu hikayeye kendi duygularımdan okurken umarım sizde benimle bu anılarını yaşarsınız.