End

4.1K 392 467
                                    

Seul'da sonbahar yaşanıyordu. Etrafta uçuşan kırmızı ve turuncu yapraklar sokakların monotonluğuna renk katıyordu. Hafifçe esen rüzgâr ve ılık bir hava vardı. Yine de, sabah evden çıktığında üşümeden edememişti Hoseok. Amerika'da kaldığı bölge o kadar sıcaktı ki, boynuna takmak için bir atkı almayalı uzun zaman olmuştu. Yıllarca Kore'de yaşamış olmasına, gençliğini burada geçirmiş olmasına rağmen döndüğünden beri alışmakta zorluk çekiyordu. Kore'de değişen bir şey olmasa da alışamamıştı işte. Defalarca yürüdüğü yollar, geçtiği sokaklar, yemek yediği mekânlar hala aynı olmasına rağmen alışmak yerine kendini Kore'de daha huzursuz hisseder olmuştu. Amerika'daki hayatını özlediği de yoktu, neden bu kadar garip bir ruh hâli içinde olduğunu o da anlayamıyordu.

Amerika'da geçirdiği on dört yılın ardından, Jungkook'la birlikte Kore'ye geri dönmeye karar vermişlerdi. Zaten eninde sonunda döneceklerdi. Sadece, Amerika'daki işleri buna biraz engel olmuştu. Yıllar içerisinde Jungkook da Hoseok da tanınan dansçılar hâline gelmişti. Sektördeki çoğu insan onlardan bahsediyordu. Yeteri kadar tanındıktan sonra Kore'de bir dans okulu açmaya karar vermişlerdi. Eh, yıllar öncesinde kurdukları hayali biraz geç gerçekleştirseler de, gerçekleşmişti.

Seul'un en işlek caddesinde bir dans okulu açmayı başarmışlardı. İşleri şimdilik oldukça güzel gidiyordu. Kore'de dans okulu açmak pek akıl kârı değildi ama henüz üç ay geçmesine rağmen düşündüklerinden daha fazla ilerlemişlerdi. Hayal ettikleri her şeyi gerçekleştirmişlerdi. Sadece ikisi değil, diğer arkadaşları da hayallerini gerçekleştirmişti. Namjoon, başarılı bir doktor olma yolunda kendinden emin adımlarla ilerliyordu. Seokjin ise tam da istediği gibi bir mimar olmuştu. Jimin ve Taehyung'un ise birlikte işlettikleri bir kahve dükkânları vardı. Lisenin son senesinde karar verdikleri bu işte başarılı olacak gibiydiler. Jungkook ise dansta istediği başarıya kavuşmasının yanı sıra çok güzel bir baba olacak gibi görünüyordu. Herkesin beklediğinin aksine ilk evlenen o olmuştu. Önümüzdeki aylarda bir kızı olacaktı.

Hoseok, yıllar öncekiyle aynıydı. Hâlâ dans ediyor, arkadaşlarıyla takılıyor ve kendine vakit ayırdığında da Yoongi'yi düşünüyordu. Onu anmadığı tek bir günü bile yoktu. Hayatının her anında Yoongi de onunlaydı sanki. Onu sevmeye devam ediyordu. Yoongi'nin yapmış oldukları onu kırmıştı. Birkaç kez ayağa kalkmış olsa da en sonunda onun peşinden koşmaktan vazgeçmişti. Ondan vazgeçse de onu sevmekten asla vazgeçmeyecekti. Söylediği gibi, onu ne aramış ne de sormuştu. Tek dileği hayatını güzel geçirmiş olmasıydı.

Fakat, Seul'a döndüğünden beri dayanamıyordu. Yaşadığı huzursuzluğun başlıca nedeni de buydu. Onu görmek, sesini duymak, gözlerine bakmak için deyim yerindeyse yanıp tutuşuyordu. Bunun, her zaman Hoseok'un yanında olan Jungkook da farkındaydı ve Jungkook, kendinden beklenilmeyecek bir şey yapmıştı. Yoongi'nin ev adresini Hoseok'a vermişti.

Tam da şu anda Hoseok, o evin bulunduğu sitenin parkındaydı. Seul'un pek merkezinde sayılmasa da, iyi bir muhitinde oturuyordu Yoongi. Orta halli insanların oturduğu apartmanların bulunduğu bir siteydi. Düşündüğünden daha güzel ve bakımlı bir yerdi. Sonbahar olmasına rağmen sitenin bahçesi bakımlıydı. Birkaç çam ağacı ve süs bitkisi bulunuyordu. Oyun parkında birkaç çocuk oynuyordu. Oturduğu apartmana bakılırsa, hayattaki konumu güzeldi.

Esen rüzgâr Hoseok'un titremesine neden olurken titrek bir nefes verdi. Kendisi bu kadar üşüyorken, çocukların gülüşüyor olmasına bir anlam veremiyor, hatta sinir oluyordu. Biraz da gergindi. Yıllar sonra Yoongi'yi görme imkânına sahipti ne de olsa. Kalbi yerinden çıkmak üzereydi. Soğuktan değil de, heyecandan dolayı elleri titriyordu. Vücudundaki bütün kan çekilmişti. Sürekli oturduğu yerden kalkıyor, gitmeye yelteniyor ama Yoongi'nin evine gidecek cesareti bir türlü kendinde bulamadığı için asık suratıyla tekrar banka oturuyordu.

Sayonara, Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin