2. Bölüm

958 55 18
                                    

İşte ikinci bölüm...

                Yatağıma yatmış o gece konuştuğumuz şeyleri düşündüm. Merve'yle, Ozan'la... Ege'nin bana bakışını düşündüm, Ela'nın sarılışını... Kötü hissediyordum. Ama bunu gömüyordum. Bunu gömmem gerektiğine öyle inanmıştım ki neden kötü hissettiğimi bile bilmiyordum.

                Şimdi anlıyordum ama. Kötü hissediyordum çünkü değişmiştim. Törpülemiştim. Umursamazlık ancak bu şekilde mümkündü. Anlayışlı olmak ancak bu şekilde acıtmıyordu. Yorgun hissediyordum ama tükenmiş değil. Profesyonellik diye diye bir şeyleri öldürmüştüm. Bunun sorumlusu sadece ben değildim aynı zamanda Kerem. Yanımda ne kadar yakınsa, uzaktayken de bir hayli uzaktı. Bunun zamanla değişeceğini düşünmüştüm. Yanılmamışım. Uzaklığı her iki anlamda da artmıştı. Beni baş başa bıraktığı hayran baskısı yetmiyormuş gibi, bunun sebebi olmaktan çekinmedi. "Bu benim özel hayatım" diye tepinirken herkesin burnunu sokmasına izin verdi. Herkesin...

                Şimdi bu beni soğuttuysa bunun nedeni ben miyimdir?

                Derin derin düşünürken kapının açıldığını duydum ve anahtar şıngırtısını. Kerem...

                Kalbimi bir anda bir korku kapladı. Ne zamandır Kerem'i görmek dediğimde korkuyordum ki? Ne zamandır?

                Gözlerimi sıkıca yumup uyuyor numarası yapmaya başladım. Odamın kapısının gıcırtıyla açıldığını duydum. Lütfen git, lütfen git, lütfen git...

                Ve kapı tekrar gıcırtıyla kapandı. Bilmiyordum Kerem odada mı, değil mi. Dönüp bakamamıştım, ama gözlerim kapalı beklerken uyuyakalana kadar bana hiçbir şey dokunmamıştı.

                ...

                "Hı-hı, evet, öyle." Dedim karşımda kahkaha atan Ozan'a. Son zamanlarda çekimlerimin hepsini eşofmanla yatağın üzerinde otururken yaptığımdan ve hayatın bana güzel olduğundan bahsediyordu. Gülüyordum ben de. Çünkü yanında iyi hissediyordum. Çünkü artık Kerem bir şeyleri benim için içini buz gibi yapacak şeylere çevirirken, Ozan basit bir şekilde güldürüyordu beni.

                "Hey!"

                Ozan'ın omzunun üzerinden bizde doğru yürüyen Kerem'i gördüm. İstemsizce yüzüm düştü. İnsan sevgilisini gördüğünde böyle olmalı mıydı? Neden böyle olurdu? İyi şeyler olmalıydı, böyle şeyler değil...

                "Hey." Dedim yine de tekrar gülümserken. Kerem Ozan'ın omzuna arkadaşça vurduktan sonra, "Bize biraz izin versene, kardeşim." Dedi. Ozan gülümseyerek başını sallayıp bana döndü ve aynı gülümsemeyle göz kırparak karşımda oturduğu yataktan kalktı. Hala setin orta yerinde oturuyordum ve Kerem de bana bu sahnede eşlik ediyordu. Tıpkı rol yapıyormuş gibi hissetmeye başladığım ilişkimiz için ortam da çok uygundu zaten. Kameralar da bize dönüktü. Oyna Yağmur, işler düzelene kadar oyna gitsin.

                "Nasılsın, görüşemiyoruz bir süredir..." dedi elimi ellerinin içine alıp. Gülümsedim. Rol yapmayı iyi öğrenmiştim anlaşılan, ya da artık baya baya tanımıyordu Kerem beni, anlamadı mutsuzluğumu. "İyiyim ben. Sen meşgulsün bu ara biraz. Sen anlat, nasıl gidiyor çekimler."

                "Yorucu." Dedi gözlerimin içine içine gülümserken. "Özlüyorum seni." Dedi biraz daha yaklaşıp bana sarılırken. Başımı omzuna koyup huzuru aradım ben de. Bulamadım. Sanki derin bir nefesteymiş gibi tekrar tekrar nefesler alıp vererek bir daha, bir daha aradım huzuru. Kafam karışıktı. Huzur biz olmalıydık, nefes değil.

Neyin Ne Olduğunu Bilmiyorum.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin