"Başka sorusu olan?"
Üniversitenin ilk senesini sorunsuz bir şekilde bitirmiştim, şehirdeki en yakın arkadaşım Işın da yurtdışına çıkmıştı. Büyük gruplarla dolaşmayı pek seven bir insan olmadığımdan, ne kadar az arkadaş o kadar iyi mantığıyla yaşardım, ki o arkadaşım da Işın oluyordu. Bu nedenle ben de evdeki spor odasında, bazen de şehrin büyük spor salonunda fazlaca vakit geçirmeye başlamıştım ve bu da üvey abim Özgür'ün, sonradan baskıya dönüşen önerisine maruz kalmama neden olmuştu. Yaz boyu herkesten uzakta olabileceğimiz, onun babasından bize kalan bir yazlıkta 3 ay geçirmek. Teknik olarak 1 ayımız kalmıştı tabi.
Neymiş efendim, her gün saatlerce "o insan şekilli kum torbaları"yla hayali dövüşler yapmak beni asabileştirirmiş falan. "Sinirini dışarı vurmanla sorunum yok, sadece fazla abartıyorsun ve ben asabileşmeni istemiyorum." demişti ve beni bu tatil için şehir dışına sürüklemişti. Tabi Özgür, aynen. Sanki hiç asabi değilmişim gibi.
Helikopterin küçük titreşimlerini hissederken ve çıkardığı motor sesini dinlerken, bir yandan da uzmana kulak vermiştim. Yaklaşık 10 kişiydik fakat uzman dışında kimseden çıt çıkmıyordu. Ki helikopterin motor ve kanat sesleri yeter de artardı zaten. "Pekâlâ, o zaman herkes paraşütlerini taksın, herkese birer uzmanımız eşlik edecek." cümlesi kulağıma ulaştığı sırada yanımdaki bana eşlik edecek olan uzmana baktım. Göz göze geldik, gerçi bu beni şaşırtmadı çünkü fırsat buldukça benden tarafa bakıyor gibiydi - gülümseyerek falan değil, incelermiş gibi bir hali vardı. Hiç mi kızıl saçlı insan görmemişti yani?-. Nezaketen gülümsedim, sonra kafamı tekrar ayakta duran sarışın uzmana çevirdim.
Gülümseyerek "Herkese iyi eğlenceler." dediği sırada sağ elini kaldırıp barış işareti yaptı. Sonra kendini tutunduğu helikopter demirlerinden havaya doğru serbest bıraktı.
Herkes önce biraz izledi, uzman tahminimce 1-2 dakika sonra paraşütünü açtı ve hızını yavaşlatarak süzülmeye başladı. Sonra herkes teker teker paraşütlerini takıp sıraya girmeye başladı.
Bana eşlik edecek uzman kahverengi, parlak saçları. düzgün fiziği ve yapılı vücuduyla çok tatlı görünse de, o ela gözleri anlayamadığım, soğuk bakışlar gönderiyordu etrafa. Eh, katlanacaktım artık. Paraşütü birbirimize bakacak şekilde taktığında önce bir korkuyla doldum. İçimden "Nasıl olsa güvende oluruz ya." diyerek sonradan kendimi motive ettim. Sıra bize geldiğinde "Bu arada adınız neydi?" diye atıldım. Fakat sorumu sorduğum anda uzman, tutunduğu demiri bırakıverdi.
Çığlığı basacaktım, ama bir etkisi olmayacağını düşünerek bu refleksimi bastırmaya çalıştım. Adam bağırarak bir şey söyledi, sanırım ismini söylemeye çalışıyordu fakat havanın kulaklarıma yaptığı uğultu ağır bastı. "Efendim?" diye bağırdığım sırada aşağı bakıyordum, sanırım o dediğimi duydu, fakat cevap vermek yerine başka tarafa bakarak gülümsedi. Bal rengine çalan ela gözlerine ilk baktığımda tamam, demiştim, fazlasıyla ciddi biri. Ama gülümseyince, düşüncelerimi tekrar gözden geçirme isteğiyle doldum. Gülümsemesi, yağmur bulutlarının arasından güneşin size göz kırpması gibi bir şeydi. Anlatamıyordum işte, o derece.
Dikkatimi düşüşüme verdim. Havada uçmak çok heyecan vericiydi, özgür hissediyordum. Paraşütsüz düştüğümüz süreçte adrenalinin damarlarımda dolandığı hissi ve yeni bir şey denemenin heyecanı ile gülümsemeden edemiyordum.
