Bir Aylık Rüya

34 2 0
                                    

GİRİŞ

Boşluktayım ...

Aşağı veya yukarı,

Sağa veya sola gidiyorum.

Üstüme sanki spot ışığı vurmuş,

Bir sahnedeyim sanki ...

Ama oynayan sadece benim.

Karanlık her yer.

Nasıl oluyorsa ,

Daha da kararıyor.

Her şey sonlanıyor,

Ya da sonsuz başlıyor...

Bölüm 1

  Uyandığımda etraf gayet aydınlıktı. Güzel bir Güneş ışığı huzmesi yüzüme geliyordu. Tam olarak kendime gelememiştim. Adımı, nerede olduğumu bilmiyordum. Ne gariptir ki vücudumu da hissetmiyordum. Sanki bulunduğum beden bana ait değildi.

  Ben istemesem de vücudum kalktı. Gerindi. Etrafa bakınca sahil kenarında bulunan iki yaşlı ağacı gördüm. Bedenim de bu iki yaşlı ağacın arasındaki hamakta oturuyordu. Hamaktan kalkıp denize doğru yürüdüm. Her yer berraktı; denizden yansıyan güneş ışınları yüzüme çarpıyordu, suyun derinleştiği bölümlerde ki yosunlar her bir dalga ile orkestradaki enstrümanlar gibi savruluyordu, denize kıyısı olan dağın yamaçlarında renk renk çiçekler  halı misali uzanıyordu... Manzara beni o kadar etkilemişti ki hareket ettiğimi anca fark ettim. Arkama dönmüş iki katlı, sevimli bir yazlık ev olduğunu tahmin ettiğim yere doğru yürüyordum. Kulübe beyazdı, büyük ihtimalle tahtadan yapılmıştı. Önünde küçük bir sebze bahçesi vardı. Marul, lahana, havuç, domates, biber...

  Yürürken sıcak kumlar ayaklarımı gıdıkladı.Kumlu bölgeden kurtulunca gıcırdayan tahta basamaklardan çıktım.Yürümeye devam edip kulübeye girdim.Acele ederek yukarı çıktım. Merdivenler o kadar çok dönüyordu ve ben de o kadar hızlı çıkıyordum ki birden düşeceğimi sanıp yanda bulunan tahta korkuluğa tutundum. Ama bu bedenimi durdurmadı, son hız çıkmaya devam etti. Yukarı çıkınca sağdaki ilk kapıya girdim.

  Oda genelde beyaz ve açık mavi tonlarından oluşuyordu. Açık olan pencerelerden gelen ışık içeriye ilahi bir hava katmıştı. Odaya daha dikkatli bakamadan solda bulunan tek kişilik yatağa atladım. Yatağın üstünde duran bilgisayarı açtım ve maillerime girdim. Bedenim mailimi açmaya çalışırken ben de kabuğuma çekilip düşüncelere daldım.

  Acaba bu bir rüyamıydı? Eğer öyleyse neden her şeyi unutmuştum? Bu beden bana neden itaat etmiyordu? Aslında rüyalarda genelde bir senaryoya göre hareket edildiğini hatırladım. Bu bilgi kafamı karıştırdı ve düşünmeyi bırakıp bedenimin ne yaptığına baktım.

  Bedenim en sonunda mailime girmiş ve birisiyle mesajlaşıyordu. Adını göremiyordum ama mesajlaşmaları okuyabiliyordum:

-N’aber?

-İyi sen? bunu ben yazmıştım. Acaba mesajlaştığım kimdi?

-İyi ben de. Ne zaman New York'a geri dönüyorsun?

-2 güne kadar dönüyorum. dedim.

-Tamam gelince Central Park'ta yürümeliyiz. Yeni bir yer keşfettim.

-Tamam yürürüz. 2 gün sonra görüşürüz. yazdım isteksizce, sanki onunla konuşmaya devam etmek istiyordum. O da:

-Tamam görüşürüz:D dedi.

  Bunun üzerine bilgisayarı kapatıp derin bir iç çektim. Enteresan... İç çekmek... genelde bir kızın aşık olduğu zaman yapacağı bir hareketti. Yattım ve tavana bakmaya başladım. Tam o sırada kalbim hızlanmaya başladı gözlerimin önüne bir yüz geldi. Bal gibi sıvı içimde  hızlı bir şekilde akmaya başladı ve ben daha ne olduğunu anlayamadan etraf karardı.

Uyuyordu. Etrafta makinenin düzenli bipleyişiden başka bir şey yoktu. Hareket etmiyordu. Hayatının anlamı onu tam bir haftadır bekliyordu. Oturduğu koltuktan ayrılmadan, uyumadan, yemek yemeden; onun uyanmasını, ona sarılıp " Her şey geçti. " demesini  istiyordu. Ama o uyanmamıştı. Hala baygındı. Sadece o küçük, ruhsuz bip sesi ona ümit veriyordu. Kendi kendini avutmaya çalışıyordu. Her şey düzelmeliydi o kızıl saçlı, beyaz tenli, denizi kıskandıran mavi gözlü hayat ışığı gidemezdi ...

 

Bir Aylık RüyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin