"Bu kitabı yazarken belki de yüz defa ellerimle yüzümü kapatıp, ağlarken oluşan çirkin ifademi gizledim. Kalbimden kopan cümleleri peşi sıra yazmaya gücüm yetmedi, defalarca yarıda bırakıp bu ağır atmosferden kaçtım. Kendimi, kendimi yazmaktan korkarak alabildiğine uzak diyarlara gitmeye çalışırken bulsam da, başaramadım. Kendimden bir şeyler katmama engel olamadım."
BUGÜN 08.31 SULARI
Keri, Ana merkez binasının güvenlik odasında yerde yüzüstü baygın yatan iki adam görünce irkildi.
"Çocuklar, galiba bir şeyler dönüyor."
İlk adımını kaygan zeminde titreyerek attığında arkasından biri hücum etti. Cılız bedeninden çıkan çığlıklar, duvarların üzerinde dalgalar oluşturuyordu. Boynunu ve gövdesini ahtapot gibi saran kalın, kuvvetli kollar kaçmasını engelliyordu. Kendisine bu derin acıyı veren kişiyi göremiyorken yakıcı bir mendilin burnuna bastırılmasıyla hareket edemez hale geldi. Kendinden geçmeden önce, sevdiği adamın adını defalarca fısıldadı:
'Moti.'
3 GÜN ÖNCE
"Ölmeni istiyorum küçük şeytan, on beşinci doğum yılımda."
Eerf Ragi, odasının gün batımına doğru güneş alan duvarında bulunan, kare şeklindeki ekranında, uyuyan bir kızı seyrederken söylemişti bunları. Tahminince kendi yaşıtıydı; kızın artık unutmuş olduğu, yatak altında hüzünle bekleyen bezden bir bebeği ve masasının üzerinde pembe cam içinde kokulu bir mumun aydınlattığı kağıda çizilen birkaç kalp vardı. Eerf, kızın kıpırdanışlarından dolayı rüya gördüğünü fark etti, omzuna düşen sarı küt kesim saçlarını çarçabuk düzeltti, gözleri kapalı bir biçimde bağdaş kurdu ve rüyaya açılan kapıyı hayal edip girmeye çalıştı. Uzun uğraşlarına rağmen başaramadı. Çaresizliğinin kabarttığı öfkesiyle birlikte yatağının üzerinde doğruldu ve zıplamaya başladı. Daha da yukarıya yükselebilmek için kırdığı dizlerinden gelen kuvveti beynine doğru yayılan damarlarında hissediyordu. Kelimeleri adeta tükürerek atıyormuş gibi gelen sesi, gittikçe ciyaklaşıyordu.
"Ölmeni istiyorum zavallı kız, haydi ölsene güzel kız."
Kimsenin kendisini durduramayacağını hissettiği bir anda kapısının açılmasıyla yatağına gömüldü. Ciğerlerini yakan soluğunu ve delicesine çarpan kalbini bastıramıyordu. Büyümüş gözleri, yeşilin en tedirgin haline bürünmeden hemen önce gözbebeklerine yansıyan, kapıda adeta yarı tanrı gibi duran abisinin sert bakışlarını dağıtmaya çalıştı.
"Sabah sabah nereye gittin Moti?"
Denemesi başarısız olmuştu, abisinin ne yüz kaslarında ne de sert duruşunda bir değişiklik olmuştu. Eerf, son bir umutla başını eğip, yüzünü avuçlarına aldı. Özür dilerim duruşuydu bu ve işe yaradı. Abisinin mermer gibi tenine kondurulmuş iri kahverengi dudakları aralandı.
"Bu işin bir oyun olduğunu mu düşünüyorsun?" Bir eli cebindeyken diğer elini şakaklarına koymuştu. Sesi çok sinirliydi.
"Sadece kendimi motive ediyordum. Moti, tanrım öyle bakma bana, kaldığım yerden devam edeceğim."
Pes etmişti, abisinin bakışlarındaki hiddete boyun eğmişti. Moti, ekrana doğru döndüğünde kardeşinin lanet yağdırdığı, uyuyan bir kız gördü. Ardından kapının kolunu kavrayıp bakışlarını yere indirdi. Bu tehlikeli bir hareketti. Çünkü ne zaman hazmetmesi zor bir şey söyleyecek olsa göz teması kurmaz, yere bakardı.
"Çok az vaktin kaldı. Olayının ciddiyetini, ailemize olanlara rağmen kavrayamadıysan susmaktan başka yapabileceğim bir şey yok. Fakat bilmeni isterim ki seni de kaybedemem.
Eerf, abisi gittikten sonra uzun süre kalbini sıkan hüznü ve iliklerini kadar yayılan korkuyu atamadı. Gözlerinde yaşlar birikmişti, çok korkuyordu. Kendini toparlayıp, ölüm döşeğinde olan yaşıtı birkaç kişi bulmaya çalıştı.
Moti, evden çıktıktan sonra nereye gittiğini bilmeden uzun bir süre yürüdü. Önce, insanlara çarpa çarpa ilerledi sonrasında tenhalaştı ve ikiye ayrıldıkça daraldı yollar. Çevresinde kimsenin olmadığından emin olduğu bir an, yolun kenarında bulunan yeşil çöp kutusuna tekme attı. Ardından üç metre ilerisindeki sokak lambasına da bir tekme savurdu. Kafasındaki sesler birer ikişer çoğalıyor, çileden çıkarıyordu. Anne ve babası öleli, biriktirdiği öfkesini taşıyamaz hale gelmişti. Babasıyla yaptığı son konuşma geldi aklına. Araca binmeden önce: "Baba korkuyorum." Demişti. Babası onu tek eliyle boynundan yakalamış ve gözlerini dikerek: "Kendine gel ve sakin ol Moti, başarabileceğini biliyorum annen ve ben de başaracağız. Var gücünle çabala ve asla pes etme. 24 saatin sonunda sen, annen ve ben buluşacağız. Söz veriyorum. Sen de söz ver."
Babasının sözleriyle mest olmuş, tüm korkusu gitmişti. Kabus gibi geçen ve hayatında yaşadığı en uzun saatlerin ardından başarmıştı. Araçtan indiğinde, ağlar haldeki kız kardeşini gördü. Eerf, koşarak kendisine sarıldı.
"Abi, abiciğim annem de babam da öldü. Başaramadılar. Abi başaramadılar."
Yaşadığı ızdırabı tekrar hatırlamamak için geçmişten sıyrılıp karşısında dikilen yüksekçe binaya, işyerine girdi. Girmeden hemen önce içine aldığı havayı bir süre ciğerlerinde tuttu ve fısıldadı:
"Ben sözümü tuttum baba, fakat siz yanımda yoksunuz."
Yerin onlarca metre altındaki ofisine ulaştığında kendisini sandalyesine attı. Asiller dışındaki tüm halka yaşamsal enerjiyi gönderen kontrol binasında genel enerji sorumlusunun yardımcısı olarak çalışıyordu. Evlere, parklara hatta sokaklardaki aydınlatma sistemlerine kadar iletilmesi gereken yaşamsal enerjinin miktarını ve devamlılığını kontrol ediyordu. Bu işe, en seçkin okulların birinde eğitim görmesi sebebiyle seçilmişti. Görevinden memnundu ve bu iş sayesinde anne babasının olmadığı yeni yaşamlarında kardeşiyle kendisini geçindiriyordu. Üç yıl önce sıfırdan başlamaya, kendi hayatını kazanmak istediğine karar vermesiyle zaten istemeyerek gittiği okulunu bırakmıştı. Babası şehirde yaşamsal enerji geliri düşük olan ailelere borç veren bir bankanın müdürüydü ve banka Moti'ye babasının yerine geçmesinin teklif etmişti. Bankanın sahibi olan Bay Ferrujni; tıknaz vücutlu, kocaman elleri ve ayakları olan yumuşak sesli bir adamdı. Dikkatli bir şekilde bakıldığında yüzünün bir yarısı somurtuyor, diğer yarısı gülümsüyor gibi gelirdi. Burnundaki kılları ise kasten kesmeyerek dışarı taşmasına müsaade ederdi. O acı olayın ertesi günü evlerine baş sağlığı dilemek için geldiğinde:
-Bak oğlum babanın bu bankaya verdiği emeği çoktur. Çok çalışkandı ve dürüsttü. Babanı çok severdim, herkes severdi, sizlere yardımcı olmak ona borcumdur. Bizimle çalış. Senin de baban gibi çalışkan biri olduğundan hiç şüphem yok.
Moti o an Eerf'e baktığında yüzünün bu tekliften mutlu olmuş gibi ışıldadığını gördü. Fakat buna rağmen kabul etmedi. Babası her daim çabalayarak, kendi bileğinin hakkıyla bir yerlere gelmişti ve oğluna da bunu öğütlerdi. Bir şeyleri kendi başarmalıydı, babası sayesinde sunulan, hali hazır bir iş istemiyordu. Ki ayrıca nasıl kabul edebilirdi? Bir zamanlar babasını görmek için gittiği bankada, belki de babasının odasında, unutamadığı anılarla her gün yüzleşmek, başa çıkmaya çalışmak demekti bu. Bankanın bildiği veya bilmediği her köşesi, hatta bankadaki her çalışan babasını hatırlatıp, sızısını arttıracaktı. Eerf, abisinin başta okuldan ayrılmak istemesi olmak üzere yaptığı birçok şeye karşı çıksa da zamanla kabullenmeye hatta saygı duymaya başladı. Moti, ailelerinin kendilerine ayırdığı yaşamsal enerjinin hepsini kız kardeşine yatırdı. Böylece sorunsuz bir şekilde gittiği okuluna devam edebilecekti.
Gözleri ekranda şehri seyrederken, parmakları yaşamsal enerjinin dağıtımını denetlemek için tuşlarda geziniyordu. Kafası fazlasıyla doluydu, kardeşinin doğum yılına 3 gün kalmıştı. Eelf'in başaramama ihtimali onu delirtiyordu. Vücudunu sarsan ani bir titreme dalgasıyla masaya vurdu. Yumruğu kocaman bir çöküntü oluşturmuştu.
"Beni oçukura göm aşkım." Tonun inceliği titretiyor; son kelimeye yapılan vurgudakidavetkarlık baş döndürüyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARIK
JugendliteraturSevgilisinin an be an bir başkasına aşık olmasını seyreden bir kadın, yaşadığı vicdan azabı ve iç çekişmeleriyle afallamış zayıf bir adam..